Çetin Altan Anısına

“ne kadar çok yıldız varken

gökyüzünde

bir ben kaydım içlerinden

şansa bak!..”

Fethiyeli şair Coşkun Karabulut’un bu şiiriyle bitirmişti “Tezekten terazinin boktan olur dirhemi” başlıklı köşe yazısını.

cetin_altan_322 Haziran 1927’de İstanbul’da doğdu.  22 Ekim 2015’de İstanbul’da öldü. Hakkında ağır cezada 300’den fazla dava açıldı. Üç kez tutuklandı, iki kez mahkûm oldu ve iki yıl cezaevinde kaldı.

Köşe yazıları ve sohbetlerinde işlediği önemli olmak, değerli olmak kavramlarıyla beni etkilemişti.

Onunla hatırlayacağımız sözlerin bir kısmı:

– İnsanlar değerli olmayı unuttular, önemli olmaya çalışıyorlar.

– Başarı yalan söylemek zorunda kalmadan yaşayabilmektir.

– Hayat yaşandığı kadar vardır. Gerisi ya hafızalardaki hatıra, ya da hayallerdeki ümittir. Hüsranı ise bir tek yerde kabul ediyorum. Yaşamak mümkünken yaşamamış olmakta.

– Politika demek, kazığı atarken söylediğin nutukları, kazığı yiyenlere alkışlatmak demektir.

– Yazı dediğin, 100 sene sonra birileri baktığı zaman sana ‘dangalak’ demesinler diye özenle yazılmalıdır.

Fıkra anlatmayı, günceli fıkralarla ifade etmeyi de severdi.

Aktardığı fıkralardan örnekler:

Saçları Dağınık Kel

AKIL hastanesinin başhekimi, en yakın karakola gelmiş nefes nefese; komiser muavinine:

– Hemen bir şeyler yapın, demiş; tehlikeli bir deli kaçtı hastaneden…

Komiser muavini sormuş:

– Nasıl biriydi?

– Kafası kel ve saçları darmadağınıktı…

– Ne, ne diyorsunuz siz; hem kel, hem saçları darmadağınık nasıl oluyor?

– Canım efendim, söyledim ya size deli olduğunu; normal değil işte, ondan öyle…

Zengin Pireler

Fıkra bu ya, 2 cambaz “pire” bir sirkte yaptıkları gösteriler sonucu epey bir para kazanmaya başlamışlar.

Bir gün “pire”nin biri, ötekine:

– Kazancımız fena değil, demiş; bu gidişle bir köpek satın alabiliriz kendimize.

Belediye başkanlarıyla da olan ilişkileri sonucu; durumları bir hayli iyileşen bazı taşra zenginlerini anımsatıyor “pire” fıkrası.

Çünkü onlardan bazıları da, keseleri şiştikçe; sanırız şöyle demeye başlıyorlar birbirlerine:

– Epey dünyalık yaptık; artık siyasal bir parti de kurabiliriz kendimize…

Hastane-Muayenehane

Şişman mı şişman bir obez adam, ünlü bir doktorum muayenehanesine gitmiş:

– Doktor, demiş: bir an önce zayıflamak istiyorum, ne yapmamı önerirsiniz?

Doktor, özel bir hap vermiş kendisine ve:

– Her akşam bu haptan 1 tane alınız, demiş; 1 hafta sonunda tüm fazla kilolarınızdan kurtulursunuz bu hap sayesinde.

Hapı ilk kullandığı gece, uyur uyumaz rüya görmeye başlamış adam.

Bir sarayın harem dairesi, çevresinde onlarca cariye; sabaha dek bir o cariyeyle, bir bu cariyeyle…

Sabahleyin kan ter içinde uyanmış adam.

1 hafta boyunca da her hafta aynı rüyayı görmüş ve hafta sonunda tığ gibi olmuş zayıflaya zayıflaya.

Epey bir zaman sonra, vaktiyle kendisinin de olduğu gibi, çok şişman bir arkadaşına rastlamış ve anlatmış ona da nasıl zayıfladığını.

Arkadaşı, hemen almış doktorum adresini [ismini] ve çalıştığı hastaneye koşmuş.

Doktor ona da vermiş aynı [?] özel haptan.

Ve adam ilk gece rüyasında kendini yine bir sarayda görmüş. Ama çevresinde cariyeler yerine, iri yarı zenciler varmış ve bir yakalarlarsa adamı fena yaparlarmış…

Adam başlamış zencilerden kaçmaya sarayın içinde…

3 gece hep aynı rüya…

Adam zayıflamasına zayıflamaya başlamış ama artık dayanamadığı için doktora telefon etmiş:

– Neden arkadaşımla benim rüyalarım bu kadar farklı oldu? O cariyeler sayesinde zayıflarken; ben, iri yarı zencilerden sürekli kaçmak zorunda kalarak zayıflamaktayım.

Doktor, biraz düşündükten sonra:

– Siz, demiş; hastaneye mi gelmiştiniz, muayenehaneye mi?

Papağan ve Doberman

Gece yarısını geçe, bir hırsız girmiş bir eve; yaktığı cep fenerinin ışığında sağına soluna bakınırken, bir ses duymuş:

-İsa seni izliyor, diye.

Birden şaşıran hırsız, korkuyla çevresine bakınmaya başlamış.

Hem sağa sola bakınıyor, hem de çarçabuk alınacak değerli bir şeyler bulmaya çalışıyormuş.

Ses, bir kez daha tekrarlanmış:

-İsa seni izliyor.

Hırsız, elindeki feneri sesin geldiği tarafa tutmuş; ne görsün, bir papağan…

Papağana:

-Sen mi bağırıyorsun öyle, demiş?

Papağan:

-Evet, demiş; seni uyarmak istedim.

Hırsız:

-Sen mi uyarmak istedin beni, demiş; sen de kimsin?

-Ben mi, ben Musa…

-Ulan Musa diye isim mi konurmuş bir papağana, hangi salak koydu sana bu ismi?

Papağan:

-Arkanda üstüne atlamaya hazırlanan azgın “doberman”a, kim İsa adını koyduysa, herhalde o salak, demiş.

Şüphe

Yurtiçinde de, yurtdışında da sık sık iş gezilerine çıkan bir işadamının içine bir kuşku düşmüş; acaba yokluğunda karısı kendisine sadık kalıyor mu diye.

Kendisi yokken gözlemesi için özel bir hafiye, özel bir dedektif tutmuş.

Bir dönüşünde, yazılı bir rapor almış tuttuğu özel dedektiften.

Raporda şöyle yazıyormuş:

– “Sizin gittiğiniz akşam, sarışın bir genç geldi arabasıyla karınızı almak için. Ve karınızı önce bir sinemaya götürdü.

Sinemadan çıktıktan sonra da, lüks bir lokantaya gittiler ve 4 şişe şampanya içtiler.

Yemeğin sonuna doğru, sarışın genç, tatlı bir şeyler fısıldamaya başladı karınızın kulağına, bir ara da boynundan öptü onu.

Yemekten sonra, sarışın genç, arabasıyla evinize getirdi karınızı ve kendisiyle birlikte girdi evinize.

Ben de bu durumu karşı kaldırımdan, pencerelerinize bakarak izliyordum.

Karınız bir içki ikram etti adama.

Arkasından da öpüşmeye başladılar ve sarışın genç yavaş yavaş soymaya başladı karınızı; arkasından da kucağına alıp yatağın üstüne attı kendisini ve soyunmaya başladı. Önce ceketini çıkardı, sonra kravatını, sonra gömleğini, sonra da pantolonunu.

Ve pencerenin perdelerini çekti birden, o yüzden de gerisini göremedim.”

Raporu okuyan koca, içini çekmiş:

– Özel dedektif de tutsan, yine de bir türlü emin olamıyorsun, diye mırıldanmış; durumun ne olduğundan, hep kuşkuda kalmak da çok zor bir duygu.

Geride bıraktıkları

20 bini aşkın köşe yazısı ve kitapları. Sayalım:

Roman

Büyük Gözaltı (1972), Bir Avuç Gökyüzü (1974), Viski (1975), Küçük Bahçe (1978), Rıza Bey’in Polisiye Öyküleri (1985), Aşk, Sanat ve Servet (1998)

Şiir

Üçüncü Mevki (1946)

Öykü

Dünyada Bırakılmış Mektuplar (1997), Kalem Bahçelerinden Yedi Hayat (2009)

Oyun

Beybaba (1960-61), Yedinci Köpek (1964), Çemberler (1964), Mor Defter (1965), Suçlular (1965), Dilekçe ve Tahtırevalli (1966), Komisyon (1969), Islıkçı (1977), Bütün Tiyatro Eserleri (2001)

Anı

Ben Milletvekili İken (1971), Bir Yumak İnsan (1977), Kavak Yelleri ve Kasırgalar (1999), İyi ki Şu Köyceğiz Var (2001)

Gezi

Bir Uçtan Bir Uca (1965), Al İşte İstanbul (1981)

Deneme

Atatürk’ün Sosyal Görüşleri (1965), Öldürülmüş Şehzadeler ve Devrilmiş Padişahlar (1991), İdam Edilen 44 Vezir-i Azamın Dramı (1991), Şeytanın Gör Dediği (1997), Kadın, Işık ve Ateş (1998), Yeryüzü Tanrıçaları (2000), Kullar ve Sultanlar (2000), 1,2,3,4,5,6,7,8,9,10 (2001), Enseyi Karartmayın (2003), Uçuk (2004)

Mizah

Taş (1964), Sömürücülerle Savaşı (1965), Onlar Uyanırken (1967), Geçip Giderken (1968), Kopuk Kopuk (1970), Suçlanan Yazılar (1970), Kahrolsun Komünizm Diye Diye (1976), Nar Çekirdekleri (1976), Zurna’da Peşrev Olmaz (1978), Gölgelerin Gölgesi (1981), Şeytan Aynaları (1982), 2027 Yılının Anıları (1985), Sobe (1999)

Allah Rahmet Eylesin.

2066 Toplam Görüntüleme 1 Bugün

Gokhan OGUZ

1965 yılında Eskişehir’de doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Eskişehir’de tamamladı. 1983 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümüne kaydoldu. Mezuniyet sonrası 1992 yılı mart ayında Hâkim Adaylığını tamamlayıp Danıştay Tetkik Hâkimi olarak atandı. Başbakanlık ve Kamu İhale Kurumu’nda görev yaptı. 2013 yılında döndüğü İdari Yargı Hakimliği görevinden 2019 yılı Mart ayında emekliye ayrıldı.

Bunları da sevebilirsiniz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir