Tanrının Yemleri: İştah & Şehvet (+11)

Tanrının Yemleri: İştah + Şehvet = Yaşayan İnsanlık!

İkisi de Arapça olan bu kelimeleri sözlükler şöyle açıklar:

İştah: Yemek yeme isteği,

Şehvet: Erkek ve dişinin birbirine karşı duydukları güçlü cinsel istek, kösnü.

 

1960’lı yıllarda Almancı Hamdi Amca elinde bizim konuşmalarımızı aynen bize tekrar okuyan (teyp) cihazıyla Türkmenmecidiye’nin çayırlarında, harman yerlerinde dolanırdı. Biz yeni yetmeler o alete akıl erdiremezdik; bu teknoloji harikasının bunu nasıl yaptığını bir türlü anlayamazdık; tıpkı bazı zengin ailelerde bulunan radyo cihazına da aklımız ermediği gibi.

Kocaman yakası döşüne kadar açık kırmızı gömleği, başında kaz tüylü tekerlek fötrü ile uzaylı gibi dolaşırdı aramızda Hamdi Amca. En çok da fütürist öngörüşleriyle bizleri hayretlere ve dehşetlere gark ederdi! Derdi ki, “çocuklar sizler çok şanslı bir nesilsiniz:

  1. Tablet besinler çıkıyor piyasaya, günlük ne kadar iş yapacaksan ( kalori) o kadar tablet hap yutacaksın. Et ve ot peşinde dolaşmayacaksınız biraz su tedarik ettiniz mi işlem tamam. İşte beslenme bu, lüzumsuz kebap, tatlı seanslarıyla vakit ve nakit kaybına son!
  2. Naylon kızlar çıktı yakında buralara gelir. Aynı şekilde kadın kız peşinde koşmaya, başlık parası vermeye, kadın şiddetine hiç gerek yok, onlar işinizi kolayca görecek!
  3. Gâvurlar kullanıyorlar, radyoda konuşanı buradan göreceksiniz, halen çalıştıkları bir diğer konu da ben Almanya’dan buradaki babamı görerek konuşacağım!

Sadece 3. öngörüsü fazlasıyla gerçekleşti ama diğer istidlallerinde çuvalladı Amca: Çünkü ilk iki konuda insanoğlu, “Tanrı’nın Yemleri’ni aşamadı. Gods Bait…

Ne zor zanaat insan olmak.

Biz Tanrı diyoruz daha doğrusu Allah (cc) diyoruz ama ona iman etmeyenler bu aşkın güce ne diyorlarsa o.

Eğer Yüce Dizaynırımız, “El Musavvir”; bizi ceviz ağacı formunda yaratsaydı işimiz kekâ idi; bir evcikli tür: erkek ve dişi çiçekler aynı bitki üzerinde. Köklerimizi salardık toprağa çekerdik ne varsa gövdemize, kendi kendimizi döller, çocuklarımızı da önce Allah’a sonra kargalara emanet eder geçerdik, ilaveten 35 yaşlarına kadar onların hamisi olmaktan da azade olurduk. En önemlisi, hayatı idame (beslenme) ve üreme dertlerimizden yırtardık. Yırtmasına yırtardık da, hikmeti Hüdâ bunu layık görmüş bize…

 

Bu yaşam bizim için bir yönüyle oyun oynaş gibi gözükse de işin aslı öyle değil… Her şeyin bir nedeni hatta bedeli var: Tanrı bazı konularda; mesela iman, insanı alabildiğine özgür, seçici kılıyor ve fakat hayatiyetini sürdürme konusunda ufak tefek teşvikler ve ödüller de koyuyor. Hikmeti bilinmez, belki ihmali, türünün yok oluşuna neden olabilir diyedir… Bu hal sadece insanlara has bir özellik de değil, diğer mahlukatı da şamil.

EŞSİZ LEZZETLERİMİZ EMRİNİZDE ( restoran reklamı)

Tablet hapla beslenme işini ABD ordusu 2. Dünya savaşında kısmen denemiş. Bilim insanlarının epey kafa yordukları ama bir arpa boyu yol alamadıkları bir mevzu. Eğer başarılı olunsa idi iştah sorunumuz tarihin derinliklerinde kaybolacaktı. Ne yapalım ve hatta ne yaparsak yapalım bu gerçeğimizden kurtuluş yok, iyi ki…

Hoşuna gider şak şuka/ canım istiyor pişir de yiyeyim / doyayım hadi tıka basa (Tarık Mengüç)

Her insanın anatomi ve beslenme bilgisi yeterli değildir. Hatta kahir ekseriyet büsbütün habersizdir… Düşünelim bu insanlardan Zeyd, bir söğüt ağacı altında uyukluyor yaz günü. Protein (et, süt vb.) ve ot (hububat, meyve, sebze) yemesi zorunlu, iyi bir beslenme için. Zeyd de yüksek bir beslenme bilinci oluşması gerekir ki, bu sıcakta kalksın çok çeşitli beslenmeye erişsin. Yoksa hayatını sürdüremez ölür veya daha beter olur. Amaan, şimdi gidip şu dağ keçisini yakalayacak pişirecek ve yiyecek veya ayıları kovalayıp armutları mideye gömecek… Bir de bunları belli oranlarda alacak. Üzerine bu tembellik çökmüşken aşağı dereye seğirtip bir de su içecek. Bu mahmurlukla hangi bilincin zirvesine çıkacak da bunları yapacak. Sonra hallederim deyip uyuşukluğa devam edecek. Bir zaman sonra kalkmaya ardılsa bile takatsizlikten düşüp kalacak, yani o şimdi alem değiştirmiş olacaktı.

 

“Ben de gittim bir geyiğin avına / Geyik çekti beni kendi dağına ”

Evet, iyi ki iştah dürtüsüne sahip… Yeme atlayan kefal misali, armutları görünce ağzının suyu aktı, ayıları kovalayıp armutlara yumuldu. Sonra karşı dağdaki geyik gözüne ilişti, ateşin üzerinde cızırdayan yağları geldi gözünün önüne, iştihasını iyice köpürttü ve hemen yayan yapıldak peşine düştü; beş dağ öteye kadar koştu ve közde kızarttığı geyiğin neredeyse kemiklerini bile yuttu. Kısacası iştah dürtüsü harika bir varlığımız, yaşamımızın devamı için. Her şeyin azı karar çoğu zarar demiş atalar. Abartmasak hoş… Maalesef abartan insanlar sayesinde bir şehirdeki yiyecek içecek çalışanından çok sağlık çalışanı var günümüzde. Restoran masasından çok hastane yatağı…

 

İştahın bir zevk ve keyif tedarikçisi olmadığı sadece türümüzü sürdürmemize yetecek beslenmemizi temin için bir üvendire (dürtücü) olduğunu anlayabilsek; işte o zaman istifçilik, obezite, alkol, tütün, madde bağımlılığı ve onların kötü sonuçlarından kurtuluşumuz kolay olacak… Yoksa yandı gülüm keten helva!

Çocukça bir aşk deyip de geçme, sakın gülme halime
Nasıl olduğunu anlayamadım ama seviyorum seni delicesine
Kara sevda / Kara sevda Hu hu hu hu hu ( B. Manço)

Zeyd, dünya nüfusu kaç olmuş, kaç olmalı gibi kaygılardan çok uzakta yaşamını sürdürüyor. Şehvet içgüdüsü olmadığını varsayalım. Zeyd vaktini ve naktini ortaya koyup, bin bir zorlukla bir kadını tavlayacak veya nazlı cazlı görücü usulleriyle evlenecek; üç beş çocuk sahibi olarak dünyada insan türünün bitmemesi için hayatını heder edecek. Bunu yapar mı? Hayatta yapmaz. Onu böyle yüce bir bilince eriştirebilir miyiz? Sanmıyorum. Üreme insanın aklına, keyfine ve seçiciliğine kalsaydı binlerce yıl önce türümüz silinmişti, dinozorlar misali.

Sevgili “şehvet” içgüdümüz hemen devreye giriyor, Zeyd’i dürtüyor: Uyan da balığa gidelim, diyor. Ve Zeyd dünyanın tek erkeği olduğu, kimselerin yapamayacağı müthiş cinsel işlemleri yalnızca kendinin becerebileceği sanısına kapılıyor. İnsanlığı kurtarmak adına titriyor ve etrafı kesmeye başlıyor. Güzelini arıyor, o neyse, halbuki aradığı o kaş, göz, baldır bacak dört milyar kadının hepsinde var. Olsun, Zeyd taramalarına devam ediyor ve çevredeki bir hatundan elektrik alıyor; kara sevdalara düşüyor, sıkıntılar, patırtılar derken, güç bela türümüzün nüfusunu artırmak için her varını ortaya koyuyor. Aslında Zeyd ve eşi insanlığın fedakâr ve cefakâr kahramanlarıdır. Sırf insanlık çoğalsın, bitip gitmesin diye ne faturalar ödüyorlar. Böylece 1960’ta 3 milyar olan insan sayısı bu yıl 8 milyara erişti. Teşekkürler Zeyd ve karısına… O korktuğumuz tecavüzcü veya eşini, sevgilisini öldüren uğursuz herifler var ya bunlar da insanlığın üremesine şiddetli katkı sağlamak isteyen ve fakat yanlış ve ölümcül yöntemler uygulayan aptal ve zavallı kimselerdir, tabi ki onlara kınama var.

Şehvet de çok güçlü bir duygu yemi, kontrolü ve iyi yolda kullanımı çok zor ve her an felakete yol açabiliyor. Ağustos böceği bir ay şarkı söyleyip tavladığı dişisiyle cinsellik yaşıyor ve anında ex oluyor; bu akıbeti bile bile iş tutuyor, ne güçlü bir haz yemi var ki onu nerelere sürüklüyor!

Dikkat ettinizse Zeyd kadınlara bakıyor; natura, fıtrat öyle de ondan. Diğer canlılarda da durum böyle, siz hiç sevici karınca ya da homoseksüel eşek gördünüz mü, duydunuz mu? Çıksa bile o bir anomalidir. Esas olan erkek veya dişi olup karşıya şehvet duymaktır. Aksi eğilimler bir tercih, algı ve hatta hak sorunu değildir, belki bir engellilik halidir ve tedavi açısından tıbbın ilgi alanına girmektedir.

 

Bir de üreme yetisini yitirmiş insan kart horozları veya tavukları var sürüyle! Onlar neden hâlâ eşelenirler küllüklerde? Niye sönmüş şehveti uyarıcı haplar çoksatar da -var mıdır bilmiyorum- bunun tersi hapları kimse merak etmez?

Şehvetin sadece üreme ile ilgili bir duygu durum hali olduğunu umarım hiç akıldan çıkarmayız! Çıkarmayız da insanlık için hiçbir hayrı olmayan seks endüstrisi, turizmi, sömürüsü, dolandırıcılıkları, cinayetleri son bulur ya da piyasada yer bulamaz.

 

Derdime dermanı bulayım diye / Bir parça mutluluk duyayım diye / Rüyamda seninle olayım diye / Dün gece resmini öptüm de yattım ( C. Kurtoğlu)

116534 Toplam Görüntüleme 23 Bugün

Ali Taşkın BALABAN

1958 yılında Eskişehir’de doğdu. Ankara Ü. S. B. F'ni bitirdi. Yurdun çeşitli yerlerinde memur olarak çalıştı. Antalyada ikamet etmektedir.. * Facebook Sayfamızı Beğenebilirsiniz: buradan abone olabilirsiniz ve yazılarımızı kolayca takip edebilirsiniz. * Yazıların üstündeki benim adımı tıkladığınızda benim tüm yazılarımı içeren 5 - 6 sayfalık menü açılır oradan istediğinizi tıklayarak okuyabilirsiniz. Yorumlar vasıtası ilede yüksek fikirlerinizi iletebilirsiniz. Lütfedip okuduğunuz için teşekkürler.

Bunları da sevebilirsiniz

Tanrının Yemleri: İştah & Şehvet (+11)” için 4 yorum

  1. Güncel insanı ve güncel insanlığı harika bir anlatımla kaleme almışsınız. “İnsan bu…” diyeceğimiz son nokta bir yazı. Evvelimiz ve ahirimiz buradaki gibi olmaz İnşaAllah. Nice güzel yazılarınızı bekliyoruz efendim…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir