TAM ZAMANI HAYDİ !

Türkiye yeni milenyuma girdiği günlerde dini bir örgüt iddiasındaki Hizbullah’ın kanları donduran eylemleriyle afallamıştı. Geçtiğimiz günlerde de benzer iddiaları taşıyan FETÖ’nün daha ileri eylemleriyle şaşkına döndü, irkildi, tereddütleri ve kaygıları çığ gibi büyüyor. Hele laiklik yanlıları korkuyor, ümitsizler: bu işler nerede noktalanacak bir öngörüleri yok. Herkes biliyor ki 3 kötü niyetlinin (veya ajanın) 3 aylık çalışması sonucu çıldırma isterilerine evriliverecek hemen akla geliveren en az 20 cemaat, tarikat yani örgüt var. Kötüsü bunların tüzel kişilikleri ve dolayısıyla cezai ehliyetleri yok.

DİN – TOPLUM- DEVLET İLİŞKİLERİNİ SİL YENİBAŞTAN DOĞRU DÜRÜST BELİRLEYELİM.

Türkiye’de dinler, mezhepler, cemaatler, tarikatlar vd. bunların eğitim birimleri ve yan kuruluşları hep vardı ve var olacaklar. Özellikle Aziz İslam hep başat ve belirleyici olacak; sapkın ve sapık iz düşümlerini izale edecek: ta sur üflenenedek.

90 yıl önce Cumhuriyeti kuran kadro dine karşı soğuk, kuşkulu hatta küs; tanımaz bir yaklaşımda idi. Allah’tan camileri açık tutmayı aklettiler de bugün oralar şunların bunların işgalinde değil. Lakin camiler, kiliseler ve havralar dışındaki tarikatlar, cemaatler ve her nevi dini eğitim ve teşebbüsleri yok saydılar böylece onların yok olacağını sandılar. Doğrusu dinler ilk yıllarda kan kaybettiler, kazanımları geriledi. Yeraltına indiler mecburen; ana damarlar istikametlerini şaşmaz iken bazı tali ve nev zuhur kollar için kayıtsızlık ve kaidesizlik – kendi içleri de dahil- ilkeleri oldu. Devlete, topluma, kendilerine ve dış dünyaya karşı hiç sorumlulukları olmadı. Allah cc’a karşı mesuliyetlerinin sorgusu ise sadece O’na malum.

Zamanla yapılan pansuman tedbirler bu kötü gidişatı durduramadı.

Ve bugünlere gelindiğinde ise tüm haşmetleriyle toplumun tepesinde demoklesin kılıcı gibi mevzilenmiş durumdalar.

Tam da toplumun bütün kesimleri ve özellikle de seküler anlayıştakilerin hassasiyetleri bu konuya çevrilmişken çözüme odaklaşalım ve mutlaka çözelim.

Ben acizane metalip ve özgün bir öneri getirmiyorum. Toplumumuzun bu sorunu aşmasını yoksa yeni ve daha ağır faturaların yolda olduğuna işaret ediyorum, her köşe başında fikir üreten yurttaşlarımız gibi.

Anayasamızdaki 1920 ler anlayışındaki kısıtlayıcı maddelerde dahil sil yeni baştan yazalım, kuralım yeni sosyal yapımızı. Osmanlının engin tecrübesinden ve günümüz demokrasilerinin geliştirdiği bilumum yöntemlerden hiç gocunmadan – komplekse düşmeden yararlanalım. Ta ki kan ve gözyaşlarımız karışıp sel olmasın.

Tetiği besmeleyle çeken bir mücahit, karşısında Allahüekber nidasıyla şehit olan bir muvahhit ve olanları seyredenin de: Allah belanızı versin diyerek Tanrısına sığındığı garabetlerden kurtulalım.

Yoksa hemen önümüzdeki günlerde alevlenecek başkanlık ve seçim manevraları arasında şu an sağlanmış olan güç birliğinin verdiği sinerji maalesef uçup gidecek HafazanAllah.

2913 Toplam Görüntüleme 1 Bugün

Ali Taşkın BALABAN

1958 yılında Eskişehir’de doğdu. Ankara Ü. S. B. F'ni bitirdi. Yurdun çeşitli yerlerinde memur olarak çalıştı. Antalyada ikamet etmektedir.. * Facebook Sayfamızı Beğenebilirsiniz: buradan abone olabilirsiniz ve yazılarımızı kolayca takip edebilirsiniz. * Yazıların üstündeki benim adımı tıkladığınızda benim tüm yazılarımı içeren 5 - 6 sayfalık menü açılır oradan istediğinizi tıklayarak okuyabilirsiniz. Yorumlar vasıtası ilede yüksek fikirlerinizi iletebilirsiniz. Lütfedip okuduğunuz için teşekkürler.

Bunları da sevebilirsiniz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir