Şekerim seni ham ederim! Tatsız, tuzsuz, unsuz ekonomik gelecek…+40

Bundan beş yıl önceydi teyzemi ziyarete gittim. Giderken de örfümüz, geleneğimiz gereği eli boş gitmeyeyim, bir hediyem olsun diye – söylemesi ayıp biraz paraya kıyıp- bol cevizli bir kutu şöbiyet aldım.                                         Teyzem Asiye kekliğim: hediyeye ne gerek var, sen gel yeter dedi. Öyle ama örf, anane falan dedim. Hakikaten eli boş olunca, insan kendini eksikli hissediyor. Zaten çok seyrek sıla-i rahim, ziyaret yapıyorum onun ezikliği var; doğrusu vicdan parlatmak için hediye iyi geliyor. Ayrıca şekeri sevmeyen olamaz; insanoğlu fıtraten sever glikozu. Yeni doğan çocukların emziğini bala batırıp verdiğinizde şappadak şuppuduk emer, isota( acı biber ezmesi) batırınca ise yüzünü ekşitir dışarı tükürür. ( Bu hususu Urfa’lı bebelerde denemedim)

Teyzem: “Sen benim şeker hastası olduğumu bilmiyor musun” dedi.  – Akıl edemedim sen onu misafirlerine konu komşuna ikram et dedim. Hayır dedi, diyeceğim ki kendi kendime, bunu bana yeğenim getirdi, ikramda şifa vardır, azıcık yerim sonrada paketi bozuldu der kimseye vermem! Ben caddede yürürken unlu mamullerin önünden geçerken yutkunuyor, sabrediyorum sen en tatlısını getirip önüme koyuyorsun bomba gibi! Cevapta pek yamandı.

Böyledir de ölüme kimse inanmaz hâlâ!

Ne tabutu taşıyan, ne de toprağı kazan… nfk

Maalesef aynen öyle de insan bizzat yaşamadığı şeyi teorik olarak biliyor ama ameli olarak cehaleti devam ediyor. Bende diyabeti duymuştum, hesapta biliyordum lakin daha henüz özümde tanışmamıştım. Onunla ünsiyet, tanışlık peydahlamamıştım.    Teyzem ne olacaktı bir kerecik yiyiverse, takaza yaptığına değer mi idi?

Emirdağ’ı bir geçmeyinen yol olmaz/ Altın yere düşmeyinen pul olmaz
Fadime’yle bir gececik yatmayınan/ Adı çıkar emme gendi dul olmaz, gelin dul olmaz ( türkü)

Bak bak, yalana bak. Bir gececikten bir şey olmazmış. Daha ne olsun!

Kendim düşünce anladım ki yediğim bir baklava veya bir hurma, şeker düzeyimi çıkartıp indirirken hiç görmezden gelmiyor. Diyabetin takibi kiramen kâtipleri gibi; tolerans, af yok, görmemezlik yok.

Bu arada şekerle ilgili ilkokul bilgilerimi arz etmek istiyorum. Vücudumuz – özellikle bağırsaklarımız- en gelişmiş Şeker Fabrikası.     ( o yüzden diyabetlilerin ve obezlerin bağırsaklarını kısaltıyorlar, neyse insülin vb mevzularını es geçelim)

Bizim en çok enerji ihtiyacımızı şeker karşılıyor, insanın mazotu diye biliriz. Barsak çeperinden emilen şekerli maddeler glikoz halinde kana geçer, fazlası ya karaciğerde, ya da dokularda “glikojen” olarak depo edilir. Glikoz, dokularda yanarak, vücut için gereken enerjiyi sağlar: CO2, H2O ve enerji açığa çıkar (+ 670 kcal).

Yani vücudumuz bu işi mükemmel yapıyor, sistem tıkır tıkır işliyor. Yeter ki biz çomak sokmayalım; hazır şeker veya şekere kolay dönüşebilen yiyecekler yutmayalım.

Teyzem haklıydı, kaçındığı bir nesneyi ona hediye diye dayatmamalıydım. Bu hata mı telafi bakımından sonraki ziyaretlerimde zerzevat, kavrulmamış kuruyemiş, baharat çeşitleri hazırlatıp götürdüm. Hüsnü kabul gördü: niye zahmet ediyorsun kibarlığıyla.

Bir süredir bir grupla haftalık toplantıya katılıyorum. Toplantı masasına kuru/yaş pasta konuluyordu. Dikkat ettim çok azı yeniyor çoğu zayi oluyordu. Şimdilerde önerim üzerine çiğ kuruyemiş getirilip sil süpür yapılıyor. Niye böyle oluyor, acaba?

Efendim, memleketimizde her 9 kişiden biri diyabet dünyasında,      ha keza obez bireylerin oranı %20’ye dayandı. Kalp damar hastalıkları %14, hipertansiyon %22 ve de epey sayıda çeşitli kanserler var. Bunun yanı sıra gitgide çoğalan sağlıklı yaşam sürenler, diyetçiler…

Yani yediğine içtiğine çok itina edenler var, ikramda hediyede dikkatli ve çok seçici olmak gerekiyor artık. Herkes her şeyi yemiyor!

Gerçi bizim için kolaylıktı bir kutu çikolata veya baklava almak; her sokakta kümelenmiş bir sürü benzer işletmeden. Evet bu yeni yaklaşım pastaneci, çakma çiğ köfteci, kumpirci, yufkacı, simitçi, börekçi, tatlıcı, pilavcı, pideci, ekmekçi ve sair unlu mamuller üreticisi dostlar için olumsuz bir istikbal. Ama ne çare, yeni konseptle kendilerini güncellesinler; tatsız, tuzsuz, unsuz işler yapsınlar.

Benden söylemesi…

5333 Toplam Görüntüleme 1 Bugün

Ali Taşkın BALABAN

1958 yılında Eskişehir’de doğdu. Ankara Ü. S. B. F'ni bitirdi. Yurdun çeşitli yerlerinde memur olarak çalıştı. Antalyada ikamet etmektedir.. * Facebook Sayfamızı Beğenebilirsiniz: buradan abone olabilirsiniz ve yazılarımızı kolayca takip edebilirsiniz. * Yazıların üstündeki benim adımı tıkladığınızda benim tüm yazılarımı içeren 5 - 6 sayfalık menü açılır oradan istediğinizi tıklayarak okuyabilirsiniz. Yorumlar vasıtası ilede yüksek fikirlerinizi iletebilirsiniz. Lütfedip okuduğunuz için teşekkürler.

Bunları da sevebilirsiniz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir