Yerim seni yada Şeyhimin Nefis Terbiyesi +35

zengin arap sofrası ile ilgili görsel sonucu

Yine bu ramazanda YAT ( yaşam alanında tatil) yaptım. ADSL firmasının kıyağı olarak ücretsiz, kablolu tv’leri izlemem mümkün oldu. Bende işi vurdum doğal – vahşi yaşam belgesellerine. Hem no stres hem eğlenceli. Her bir keşifte, Rabbimin evrene verdiği muazzam denge ve ince hesaplar karşısında onu bir kez daha yüceliyorsunuz: Fe-SübhanAllah! Hayvanlar alemine Ulu Rabbim akıl vermemiş ama harikulade iç güdüler bahşetmiş. Stres yok sabır var, israf yok faydalanma var. Obezite yok kafi beslenme var. Hastalık yok hastane yok. Diyeceksiniz ki bunca veteriner, hayvan hastaneleri de ne? Biz onları doğal ortamlarından çaldık ve daha çok nemalanmak için kendi kurallarımızı uyguluyoruz. Zaten ne sığır ne tavuk nede süt ve yumurta olması gerektiği gibi yanımızdalar. İfsat etmişiz / ediyoruz onları vesselam.

atlar ile ilgili görsel sonucu

Şu at milletine bakınız, artık onlara ihtiyacımız var mı? Hayır. Efendim ata sporu, atlı spor vb. geç bunları anam babam. Kumar aracı yaptık, sanki yeteri kadar kumar alet edevatı icat edememişiz gibi. Gıda ve Tarım Bakanlığının en öncelikli ve önemli bir faaliyetidir beygir yarışları. Bisiklet sporu, motor sporları neyimize yetmez bırakmalıyız yelelerini atların. Neyse…Evet obezite yok israf yok: bir koskoca katil balina (?) bir küçük kefali bile fazladan yutmuyor.

Yutmak deyince aklıma hemen bizzat ben geliyorum. Şu mübarek ayda bile lokmaları çok çok yutup, okkalar alıyorum: Allah cc’ım bana akıl, izan versin ve nefis terbiyeme yardım etsin.

Nefis terbiyesi: o da zor ve ayrı bir bahis. Rabbim hayvanlara faydalanacakları besin miktarını bir yazılım programı ( içgüdü) sayesinde vermiş; bizim ise akıl ve izanımıza bırakmış, bir sınav konusu da olarak. Haydi bu nefse gem vur vurabilirsen ama vurmak zorundasın yoksa belanın bini bir para. Er kişilik yiğitlik bu kertede kendini gösteriyor. Öyle unvanla lafla olmuyor. Rabbimin bir lütfunu da bu sayede görebiliyoruz; bize, yardımcı olsun diye orucu lütfetmiş, şükürler olsun!

Sevgili ve Aziz dostum Dr. Hasan Karaman bey ( halen Eyüp DH) anlatmıştı bir anısını bende size anlatayım aynısını.

Mevzunun geçtiği zamanlar eski Türkiye de, yaklaşık 30/40 yıl öncesi. Henüz sağlık kurumlarımız, hastanelerimiz Menzil’ini bulamamıştı( hele skk dispanserleri). Hemen herkesin/ kesimin hastaneleri, binlerce hekimleri yoktu. Özel hastaneler yok veya pek bilinmezdi. Hastaneye maazallah yolunuz düşmeye görsün, perişandınız. İlla ki bir yakınınız ilgilenecek, tanıdık bulmak zorunda idiniz velev ki zenginsiniz yine aynı idi durum. Vaz geçtik hekimden, hemşireden bir çaycı ne kadar makbule geçerdi. İşte o dönemde Dr. Hasan Bey uzman hekim olarak eş dost için önemli bir isimdi. Sırf kendi uzmanlığı değil o hastaneye işi düşen her tanıdık onun kapısını çalardı. Pek çok Hoca, Şeyh, Kanaat Önderi-Lideri gibi Güzel İnsanlarda ona müracaat etmişlerdi. Hepsinin tedavilerini bizzat yakinen takip etti (onlardan ibret mi aldı yoksa onların duasını mı aldı bilemem, maşallah kendisi pek sıhhatli). Ve bu süreçlerden edindiği intiba şu idi: bu zevatın dahi sağlık sorunlarının önemli sebepleri yanlış beslenme-obezite kaynaklı idi. Dr. Hasan beyin tecrübelerine göre zaten obezite, sadece çok azı bizim kader dediğimiz ( hormonlar vb) insanın elinde olmayan; kahir ekseriyeti ise öngörülür ve önlenebilir nedenlerden kaynaklanmaktadır. Yani oburluk istisnalar dışında bir kötü alışkanlıktır ve terk edile bilinir.

Doktorum şuna hayret ediyordu: bu Güzel İnsanlar yüz binlere, milyonlara bir nevi koçluk, hakikatte rehberlik yapıyor onların nefis terbiyeleri ile meşgul oluyorlar, riyazet öneriyorlar. Lakin ne o okkalar mübarek vücutlarında? Başkalarının nefisleriyle mücadele ederken kendi nefislerine fırsat mı bulamıyorlar, ne bileyim terzi kendi söküğünü dikemezmiş, bu hâl midir?

obez şeyh efendi ile ilgili görsel sonucu

Evet fevkalade zor bir sual: İnsanoğlunun besinle, nefsiyle imtihanı? Rabbim yardım etsin, yollar açsın her bir aciz kuluna.

Ve yazımı Üstad Bediüzzaman’dan bir nükte ile nihayetliyorum. Malum kendisi besin dâhil tüm dış menfaate müstağni idi ve riyazeti iyi yaşamıştı. Bu arada Üstad dedim zira ki bir Nur Şakirti olamadıysam da onun bir okuyucusu- yararlanıcısı oldum ve sevdim, Rabbim ona rahmetiyle muamele etsin.

Dördüncü Nükte:
Ramazan-ı Şerifteki oruç, nefsin terbiyesine baktığı cihetindeki çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki: Nefis, kendini hür ve serbest ister ve öyle telakki eder. Hattâ mevhum bir rububiyet ve keyfemayeşa hareketi, fıtrî olarak arzu eder. Hadsiz nimetlerle terbiye olunduğunu düşünmek istemiyor. Hususan dünyada servet ve iktidarı da varsa, gaflet dahi yardım etmiş ise; bütün bütün gasıbane, hırsızcasına nimet-i İlahiyeyi hayvan gibi yutar.

İşte Ramazan-ı Şerifte en zenginden en fakire kadar herkesin nefsi anlar ki: Kendisi mâlik değil, memluktür; hür değil, abddir. Emir olunmazsa en âdi ve en rahat şeyi de yapamaz, elini suya uzatamaz diye mevhum rububiyeti kırılır, ubudiyeti takınır, hakikî vazifesi olan şükre girer.

31932 Toplam Görüntüleme 2 Bugün

Ali Taşkın BALABAN

1958 yılında Eskişehir’de doğdu. Ankara Ü. S. B. F'ni bitirdi. Yurdun çeşitli yerlerinde memur olarak çalıştı. Antalyada ikamet etmektedir.. * Facebook Sayfamızı Beğenebilirsiniz: buradan abone olabilirsiniz ve yazılarımızı kolayca takip edebilirsiniz. * Yazıların üstündeki benim adımı tıkladığınızda benim tüm yazılarımı içeren 5 - 6 sayfalık menü açılır oradan istediğinizi tıklayarak okuyabilirsiniz. Yorumlar vasıtası ilede yüksek fikirlerinizi iletebilirsiniz. Lütfedip okuduğunuz için teşekkürler.

Bunları da sevebilirsiniz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir