NE OLACAK BU MEMLEKETİN HALİ?

AL KALEMİ YAZ ÖNERİNİ!

Bölücü Terör, Ülkemizin en önemli ve ana gündem maddesi olmayı sürdürüyor, görünen o ki epey daha devam edecek maalesef. Çözüm süreçleri, Milli Birlik projeleri bir biri ardına denenecek; Ta ki sonuç alınanadek. Her memleket evladı bu konuda kafa yormuştur. Bende yormuş ve yormaktayım. Çeyrek y.y. önceki bir çalışmamızın hikayesini sunuyorum bilginize, biraz vaktinizi alabilir ama ne yapayım böyle baba bir mevzu başka nasıl sunulur? Bir de bu çalışmanın 25 sene önce kaleme alındığını, tamamen amatör anlayışın eseri olduğunu; bugünün janjanlı projelerinin, afili laflarının henüz keşfedilmediğini de dikkate alınız ki bizi küçümsemeyiniz.
Yıl 1990. Erzurum Karayazı’dayım. O günlerde de herkes bölücü örgüte odaklanmış durumda. Bu sıkıcı mevzunun hemen bitmesini istiyor; ve mümkünse basit bir yöntem ve yiğit bir adamla bu iş sonlanmalı, derin bir nefes alınmalı.
Bölgedeki idareciler olarak da konuşmalarımızın ana konusu bu. Ben ileri sürdüğümüz fikirleri toplamak, üstlerimiz ve efkarı umumiye ile paylaşmaya uygun hale getirmek için bir metin peşine düştüm acizane. Hazırladığım yaklaşık 15 sayfalık metni bölgede çalışan ve ulaşabildiğim meslektaşlarıma arz ettim. Çok değerli katkıları oldu ancak kendince nedenlerle altına imzadan kaçınmakla birlikte beni teşvik ettiler. Sadece o zaman Karaçoban Kaymakamı elan Manisa Valimiz olan Erdoğan Bektaş, hem fikir hem de imza ortaklığı yaptı, en son ekte gördüğünüz metne ulaştık birlikte. Yazının sekreterlik işini bendeniz deruhte etmiştim.
Üstlerimize gönderdik evvel emirde – bir göz atıldığını bile sanmıyorum – sonrada o gün için akil adam, kanaat önderi gördüğümüz kişilere, hakeza bölge siyasetçilerine. Bu ikinci kesim sitayişle bize geri döndüler, çok memnun olmuştuk. Hatta rahmetli Ahmet Kabaklı yayınlamakta olduğu ” Temellerin Duruşması” serisinin birinde tıpkı basım izni istemişti, sanırım ömrü vefa etmedi. Birde zamanın Milletvekili olan, meslekten de tanıdığımız Mehmet Kahraman aradı: tamamen katıldığını, bazı merciler nezdinde sunmak istediğini iletti. Bizde: imzanı koyabilecek derecede katılıyorsan altına koy imzanı istediğine sun dedik. O da bir çok makama ve bu arada zamanın Cumhurbaşkanı rahmetli T.Özal’a da takdim etmiş. Özal çok memnun olmuş, tebrik etmiş, kendisini Çankaya köşküne davet etmiş, konuyu enine boyuna müzakere ettikten sonra eline almış kalemi ve yazıyı Milli Güvenlik Kurulu ilk toplantı gündemine havale etmiş: Mehmetçiğim toplantı günü Ankara da, telefon başında ol, gerek olursa seni kurula getirtirim demiş.
Böylece bizim ismimiz değilse de mütevazi çalışmamız gitmesi muhtemel en üst noktaya ulaşmıştı. Bu çabadan yararlanıldı mı, dikkate alınan noktaları oldu mu bilemiyoruz. Şu günlerde “kamu düzeni” hep dillendirildiğine göre bizim sık sık tekrarladığımız “etkin olarak günlük asayişin ve huzurun sağlanması” tezimiz pek kale alınmamış gibi.
Olsun biz yinede tarihe karşı bir şeyler söylemiş; çok konuştuğumuz, sorumluluk hissettiğimiz, fikirler yürüttüğümüz bir konuyu tesadüfen de olsa gerekli mercilere iletmiş olduk ve de bunun hazzı kaldı bizlere yadigar.

 

İNCELEME

(İdareci Gözüyle Doğu)

1-Konu: Devlet-Kürt vatandaşlar ilişkilerine genel bakış

2-Kapsam: Özelde Erzurum’un Kürt kökenli ilçeleri incelenmiş olup, aynı gözlemlerin doğu ve güneydoğu bölgelerimizde de geçerlilik taşıyabileceği de düşünülmüştür. Ayrıca bu inceleme akademik nitelikte olmayıp, gözlem ve tecrübelere dayanmaktadır.

3-Halihazır durum hakkında bazı gözlemler

a-Nüfus: Son nüfus sayımı da göstermiştir ki bölgede belirgin bir nüfus artışı olmamış, hatta yer yer küçükte olsa azalmalar olmuştur. Doğum kontrolü henüz etkin olmamakla birlikte ülke genelinden etkileşimle belli eğilim ve ivme kazanmaktadır. Yapılan bir inceleme göstermiştir ki nüfus artış hızıyla göç hızı atbaşı gitmektedir. Her ikisi de yaklaşık %6 civarındadır. Ancak açıktır ki göç hızı artma eğilimindedir. On milyona yakın olan bölge (Doğu ve Güneydoğu) nüfusunun (bunun yaklaşık %70’i Kürt kökenlidir) 1,5 misline yakın bir kitlenin Cumhuriyet Dönemi içerisinde batıya (Avrupa dahil)göç ettiği tahmin edilmektedir. Aşağı-yukarı ülke nüfusunun 1/5’ine sahip bölge sürekli göçle ki, göçe konu olan nüfus genç ve dinamik kitledir, ülkenin temelini etkilemektedir. Bu itibarla bilhassa bölgede girişilecek sosyokültürel geniş çabalar netice itibariyle ülkenin bu çabalarına çok büyük katkılar sağlayacaktır. Kabaca bir ifadeyle, anayı yetkin hale getirirsek çocukları da daha iyi ve kolay yetiştirmiş olacağız.

Göçün sebepleri pek çok olmakla birlikte, ilk akla gelenler olarak; sosyokültürel, ekonomik, sağlık, eğitim ve güvenlik endişelerini sayabiliriz. Gayet tabiidir ki göçü cebri yöntemlerle durdurmak hem mümkün değil hem de akılcı değildir. Ayrıca o tür bir gayretinde olabilirliği tartışılabilir. Burada esas olan göçü olduğu gibi durdurmak değil, bölgenin kaldırabileceği azami imkanları değerlendirip onun üzerini daha sağlıklı başka bölgelere çekmek pratik çözüm olsa gerek.

Diğer açıdan da;   Ekonomik, eğitim, asayiş, sağlık, sosyal, kültürel, vb. açıdan bölge şu an hep alıcıdır. Bazı yorumcularca, örneğin vergi gelirleri alınarak, az bir vergi gelirine karşılık bölgeye çok fazla yatırım yapıldığı, hiçte rantabl olmadığı savları ileri sürülmektedir. Şurası unutulmamalıdır ki bölge her açıdan bol bol alıp doyum noktasına ulaşmadan, ülke geneline etki edecek geri vermelere başlayamayacaktır. Bu itibarla bütün veriş projelerini uzun vadede düşünmeli, rantabl hesapları ona göre yapılmalıdır.

b-Ekonomik açıdan: Devletin altyapı ve istihdam geliştirici yatırımlar açısından birçok eksiklikler olmakla birlikte bölgeyi ihmal ettiği söylenemez. Hatta bir takım özendirici tedbirlerle diğer bölgelere nazaran bir ayrıcalıkta uyguladığı görülmektedir. Yatırım indirimleri, öncelikli bölgeler teşvikleri, vergi indirimleri, kaynak kullanımlarındaki teşvikler, GAP, sulama ve enerji yatırımları, kamu görevlilerine uygulanan ücretler, fazladan verilen kamu kadroları, vb. gibi. Ancak bütün bunlar bölgede gözle görülür istihdam patlamaları, ekonomik gelişmeler meydana getirememiştir. Bilhassa fiziki ve coğrafi yapı, işgücü ve teşebbüs erbabının niteliği, hammadde ve Pazar yetersizlikleri, vb. her biri ayrı bir inceleme konusu olabilecek olumsuzluklar çalışmaları akamete uğratmaktadır. İktisadi gayretleri cebirden ziyade tabii akışında izlemek daha doğru olsa gerektir. Bu cümleden olmak üzere alınan teşvik önlemlerini arttırarak inatla sürdürmekte fayda var ama zorlayarak değil. Böylece bölgenin bütün iktisadi imkanları kullanılarak taşıyabileceği azami nüfusun burada kalması gerekir. Zaten zaman içerisinde ulaşması gerek sayıyı tutturacak, refah seviyesini yakalayacaktır. Ayrıca GAP bütünüyle işlerlik kazandığında bölgenin kuzeyinden güneyine doğru göç muhtemeldir.

c-Güvenlik: Bütün bu bölgeye yakın nüfusu barındıran, ülkenin en gelişmiş en ileri şehrinde bile ayakkabı boyacılığından-simit satıcılığından, hukuki ve zaruri güvenlik ihtiyaçlarının dahi sahasında tekelleşmiş güçlü mafya (yasadışı) organizasyonlarının eline geçtiği (ki bunların bir iddia olmaktan öte gerçeklik payı taşıdığı tüm iletişim araçlarınca göz önüne serildiği) günümüzde devletin bölgede güvenlik açısından büyük gayretleri olduğu aşikardır. Ancak bu gayretlerin daha çok son zamanlardaki bir bölücü örgüte karşı olduğu açıkça gözlemlenmektedir.  Bu arada gündelik ve zaruri asayişin tam anlamıyla sağlanabildiğini söylemek mümkün değil. Bunu da zaaf olarak nitelemek pek uçarılık olmasa gerek. Hatta mahut örgüte karşı mücadelede bu zaafında etki olabileceği hesaba katılmalıdır. Hala bu büyük çabalara karşın uyuşturucu ve silah kaçakçılığı azımsanmayacak seviyededir. Hayvan hırsızlıkları, mera ve yaylak tecavüzleri olabilmektedir. En azından ot yangınları önlenememiştir. Hala köy ve kasabalarda otlar yerleşim yerlerinin dışında bir araya toplanmakta kışların fiziki olumsuzluklarına rağmen, vatandaşlar sırtlarında kilometrelerce kış boyu hayvanlarına yiyecek taşımaktadırlar. En azından vatandaşların birbirlerine olan güven ve birlikteliklerinin sağlanmış olması bir yetersizlik olarak görülmelidir. Bir türlü kökü kazınamayan kan davaları ve yerel husumetlerde göçlerde ve huzursuzlukta en az bölücü terör örgütü kadar amildir.

Yeri gelmişken; Bölgede asayiş zaafının bilhassa kırsal kesimde görüldüğü aşikardır. Kırsalda asayiş hizmeti sağlamanın çok zor olduğu bir gerçek olmakla birlikte burada teşkilatlanmaya da bir göz atmakta fayda var. Belli bir mülki sınır içerisinde, asayişten sorumlu mülki makamlar adına asayiş görevini yürüten Jandarma teşkilatımızın öncelikle bu makamlarla organik-hiyerarşik yapı içerisinde bulunmayışı da apayrı bir problemdir. Bilindiği gibi Jandarma teşkilatımız özellikle ve öncelikle askeri makamlara karşı sorumludur. (Kanunu gereği nihayet Genel Kurmay Başkanlığına) Dolayısıyla bu teşkilatımız ya tamamıyla Genelkurmay’a devredilip yeni bir kır polisi ihdas edilmeli ya da tamamıyla İçişleri Bakanlığı’na bağlanıp, hizmet yürüttüğü makamlara karşı sorumlu tutulmalıdır. Bu durum ayrıca lokal seviyede polis-jandarma işbirliğini ve asayişi sağlamayı azami düzeye çıkaracaktır. Böylece sorumlulara gerçek sorumluluk yüklemeyi mümkün kılacaktır.

d) Etnik bakış: Doğu insanının çoğunun Kürt kökenli olduğu bilinmektedir. Bu unsura bakıştaki “Siz Türk’sünüz, Türklerin bir kolusunuz.” vb. bakışların anlamsızlığı ve tutmadığı aşikardır. Evet, bölge insanı vatandaşlık bağıyla Türk’tür ama nesep olarakta bu iddiayı dayatmak belki doğru olmayabilir. Korkmadan gerçeği kabullenmek insanların birbirlerini daha iyi anlamasının ve müştereklerinin doğru bir yolu olsa gerek.

e) Dil: Yörede Türkçe’nin dışında başka dillerin bilhassa Kürtçe’ninde kullanılmakta olduğu gerçektir. Resmi dilin Türkçe olmasıyla birlikte başka dillerinde gündelik iletişimde kullanılmasında pratik sakınca olmayacaktır. Özgün ve farklı bir kültüre dayanmayan sadece coğrafyadan kaynaklanan folklorik zenginliği içeren bir dilden korkmanın anlamı yoktur. Ancak Türkçe öğretiminde de daha ileri teknikler kullanılmalıdır. Bilhassa milli kültürle bezenmeyen Türkçe eğitiminin yeteri kadar başarı sağlayamadığı göz önünde bulundurulmalıdır.

f) Din Eğitimi: Cumhuriyetin ilanı ve takip eden olaylar esnasında büyük ölçüde gerileyen ancak yine de varlığını sürdüren medrese sistemi hiç olmazsadan faydalı olmuştur. Çok yaygın olan bu sistem geniş halk kitlelerinden ziyade az sayıda mollaları hedef almıştır. Buna rağmen tasavvuf payandalı medrese şeyhleri ve şeyh soyluları doğuda çok aşırı nüfuza ve saygınlığa sahip oldular. Medreselerin ve mollaların halk kitlelerine öğrettikleri konunun (bazıları müstesna) fitre ve zekat (bunlarında şeyhzade ya da mollaların hakkı) olduğunu görüyoruz. Son yirmi yıldır bu işi meccanen ve samimi olarak götürenlerin (ki çok azdırlar) dışında bütün ocaklarda ilim ateşi söndürülmüştür. Şeyhzadeler zamanla oluşmuş aşırı nüfuzu gündelik siyasi ve ticari beklentilerine tahvil etmektedirler. Bu durumda yörede onlara karşı tepkilerin oluşmasına neden olmaktadır. Burada işin kötüsü, şeyhzadelere karşı oluşan antipatiden, onların bayraktarlığını yaptıkları vehmedilen dinde nasibini almaktadır. Bu itibarla doğuda yapılacak dini çalışmalarda ne şeyhlerle ne onlarsız ikilemi göz önüne alınmalı, illa bir tercih gerekirse onlarsız olanın daha gerçekçi olabileceği düşünülmelidir.

İmam-hatip, Kuran kursları gibi müesseselere anılan zevatın sıcak bakmaması, zaman içinde bölgede çok gelişememelerine neden olmuştur. Halkın dini kavram ve kurumları hala birinci derecede baş tacı yapılmasına karşın, dini altyapıdan yoksun olduğu da bir gerçektir. Dini kriterlerin dışında değerlendirme taşı olmamakla birlikte bunları da en doğru biçimde kullanabilme yeteneği ve yeterliliği zayıftır. İlk etapta bu ölçüleri kullanma kabiliyet ve kapasitesinin arttırılması gerekmektedir. Halktan pek çoğunun çocuklarını Şam, Suud ve Mısır’da eğitime göndermesi ileride zikredilecek üniversite önerisinin talep yönünü ortaya koymaktadır. Ayrıca diyanet teşkilatının bölgede günümüz şartlarından uzak yerli personelden oluşmuşluğu yörede din eğitimi veren kurumların çok azlığı ve genel eğitim müfredatında ki bu eğitimin yetersizliği de göz önünde tutulmalıdır.

g)Eğitim-Öğretim: Bu konularda altyapı eksikliklerinin giderilmediği, Türkçe eğitiminin hala istenilen seviyeye gelmediği gerçektir. Vatandaşımız dört keçisini korumak için bir kalaşnikof alabilirken dört öğrenci çocuğuna bir kitap, bir defter alabilme bilincine eriştirilememiştir. Kitap ve diğer eğitim malzemesizliği ileri seviyededir. Okul şemsiyesine alınan kitlenin ne derece eğitilebilindiği apayrı bir mevzu olmakla birlikte hala hatırı sayılır bir çoğunluğun bu şemsiye altına alınamadığı da bir gerçek. Ancak bu tür konuların eğitim şuralarında detaylarıyla tartışılmışlığı varsayılarak kısaca geçilmektedir. Ha keza sağlık, hayvancılık ve daha pek çok konuya “konuyu dağıtmamak” düşüncesiyle değinilmemektedir.

h)Kültür: İftiharla ifade edilecek olursa bölgenin kültürel yapısı genel Türk kültürüyle tamamıyla aynılık taşımaktadır. Aynı tarih içinde meydana gelen fikri ve sanat verimleriyle yine aynı tarih süreci içinde oluşmuş değer hükümlerinin bütünü ortaktır. Milli birliği sağlayacak, geliştirecek ve devamlı kılacak tek unsurda bu kültürel birliktir ki bununda etkin belirleyicisi hiç kuşkusuz dindir. Genel kültürel altyapımızın en önemli temel taşının İslam dini olduğu aşikardır. Tarih içinde de birlikteliğimizin, kuvvetimizin ve gücümüzün ana kaynağı aynı şey olmuştur. Bunun tespiti şu açıdan önemlidir ki bilhassa bu bölgede müşahhas biçimde görüleceği gibi son 70 yıldır resmen verilmeye çalışılan mesajların din unsurunu yok kabul etmeleri veya hilafına olmaları nedeniyle tutmadığı veya başarılı olamadığı gerçeğidir. Bu hiçbir şeyi tabi mecrasının dışında götürme gayretinin abesliğini açıkça göstermektedir. Son zamanlarda bu eksiklik belirlendiğinden yer yer İslami değerleri de kısmen içeren yeni mesaj verme çalışmaları gözlemlenmektedir. Ancak uygulayanların dahi gönülden katılmadığı bu gayretlerin yapaylığının sırıttığı ve derde deva olamayacağı da görülmektedir. Doğu insanını tek etkileyecek ve duygulandıracak unsur dindir. Ancak halkın devlete gösterdiği teveccüh ve itimat kadar devletinde halkın hissiyatına inmesi ve onu mihver yapması şarttır. Bir takım tabular adına en küçük İslami değerlere sahip olmayı muhtemel ve potansiyel vatan hainliği addeden, bunlara sahip bölge ve insanların neredeyse hakkı hayatlarına dahi imkan sağlamaktan kaçınabilecek totaliter ve dar anlayışlı önerilerin bölge insanına ve milli birliğe hiçbir katkısı olmayacağı açıktır. Artık bu dar kalıpçı anlayışlar terkedilmelidir. Kitleler arasında en korkunç ve en büyük felaket, ruhi ve hissi bir uçurumun meydana gelmesidir. Bu itibarla bölge insanının dini eğilimine engel koymak doğru olmaz. Ya da önüne bir takım dini kırıntıları atıp, onların uslu çocuklar olmasını sağlamaya çalışma kurnazlığı, o insanları aşağılamaktan başka bir işe herhalde yaramaz.

Yörede ve ülkede gerçek milli birliği sağlayıcı, ayakları yere basan politikaların ihdasına üstelik muaccelen ihtiyaç vardır.

4)Bazı Öneriler:

a- Göçün gerçek nedenlerinin araştırılarak, bunları destekleyecek ekonomik programlarla tedricen azaltılması. Bölgenin kaldırabileceği azami kapasitenin yakalanmaya çalışılması.

b- İktisadi, sosyal, eğitim ve kültürel açıdan bölgeye yapılacak yatırımların ülke nüfusuna analık yaptığı gerçeğiyle ülke geneline katkı sağlayacağının bilinmesi.

c- Mevcut ekonomik programların geliştirilerek sürdürülmesi, altyapının güçlendirilmesi.

d- Bölücü örgüte karşı verilen mücadele kadar belki daha etkin olarak günlük asayişin ve huzurun sağlanması.

e- Kırsal kesim güvenlik birimlerinin ihtiyaca cevap verir teşkilat yapısına kavuşturulması.

f- Etnik farklılıkları gündeme getirebilecek, tahrik edebilecek tutum ve davranışlardan azami kaçınılması.

g- Yörede Türkçe’yi geliştirici tedbirlerin, acilen ve en üst düzeyde alınması.

h- Eğitim görevlilerinin yetenekli ve yeterli personel arasından seçilmesi, her seviyede öğrenci yurtlarının çoğaltılması, ders araç ve gereçlerinin tamamıyla karşılanması.

i- Mevcut yalnızca din sömürüsüne yarayan dini yapının yerine daha güçlü, dinin gerçeğine uygun bir yapının oluşturulması için gerekenlerin yapılması.

j- İmam-hatip ve Kur’an kurslarının geliştirilip, çoğaltılıp barınma yerleriyle desteklenmesi.

k- Bölgede, Mısır’daki El-Ezher’e muadil eğitim veren bir üniversitenin kurulması.

l- Verimliliği düşmüş din görevlilerinin emekliliğe veya yer değiştirmeye tabi tutulması ve eğitim seviyesi yüksek, yetenekli personelin istihdamı.

m- Milli birliği tesis edecek en önemli amelin din olduğu gerçeği, yöreye atanacak tüm kamu personeline izahı ile halkın dini duygularına saygılı olmalarının sağlanması.

n- Tarih birliğinin ve tarih şuurunun güncel olaylarla da pekiştirilerek üst seviyede verilmeye çalışılması.

o- Milli kültürden kaynaklanan değer hükümlerinin her türlü eğitim ve iletişim aracıyla pekiştirilmesi.

Ali Taşkın KOCABAŞ                             Erdoğan BEKTAŞ

Karayazı Kaymakamı                    Erzurum-Karaçoban Kaymakamı

1715 Toplam Görüntüleme 3 Bugün

Ali Taşkın BALABAN

1958 yılında Eskişehir’de doğdu. Ankara Ü. S. B. F'ni bitirdi. Yurdun çeşitli yerlerinde memur olarak çalıştı. Antalyada ikamet etmektedir.. * Facebook Sayfamızı Beğenebilirsiniz: buradan abone olabilirsiniz ve yazılarımızı kolayca takip edebilirsiniz. * Yazıların üstündeki benim adımı tıkladığınızda benim tüm yazılarımı içeren 5 - 6 sayfalık menü açılır oradan istediğinizi tıklayarak okuyabilirsiniz. Yorumlar vasıtası ilede yüksek fikirlerinizi iletebilirsiniz. Lütfedip okuduğunuz için teşekkürler.

Bunları da sevebilirsiniz

NE OLACAK BU MEMLEKETİN HALİ?” için bir yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir