ELDE VAR SONBAHAR

BİRİKİP YENİDEN SIÇRAMAK İÇİN
ELDE VAR SONBAHAR

Sonbahar kimileri için “yazın sonu” ya da “kışın evveli” gibi olumsuz anlamlar taşısa da doğal verimliliğin beşeri verimliliğe dönüşümünün hazırlığı anlamına gelir benim için. Uzun kış geceleri için bütün hazırlıklar tamamlanmak üzeredir. Tuzlanacaklar turşu, şekerlenecekler reçel olmuş, kurutulacaklar kurutulmuştur artık. İlkbahar ve yaza ilişkin münhasır eserler ayrı bir tarafta değerlendirilmek kaydıyla, yazarların romanları, bestecilerin senfonileri, sanatkarların nakışları hep uzun kış gecelerinde bir araya getirdiklerini düşünmüşümdür.
Yazının başlığı da bu yaklaşımın eseri oldu, zaten sonbahar doğal bir hüznü de içermez mi? Gerçi format Atilla İlhan’ın ama daha iyisini yazıncaya kadar ustaların ilhamıyla gitmek de bir hüner.
Bir önceki yazımda “yeni yazılar için ilham toplamaya” gittiğimi söylemiştim. Bu yazıma da gezi izlenimlerim eşlik edecek.
Yeni nesil bilmez, eskiden Fransız kültürünün ve Fransızcanın özel bir yeri vardı günlük yaşamımızda, hatta daha geçen yüzyılın başında dünyada iki tarz vardı bilinen: Alaturka ve Alafranga. Önce Alman işgali, ardından Normandiya çıkarması Fransızların karizmasını zedeledi. Bir haftalık Paris gezisi çocukluğumdan beri hayal dünyamda yaşattığım şehri yakından görmemi sağladı. Etkileyici bir dokusu var.

elde_var_sonbahar_02

Paris’in neyi eksik diye sorsalar Türk’ü eksik derim. Fransızlar boylarına poslarına bakmadan Ermeni desteğine sarıldılar, koskoca Türkiye’den sarfı nazar ettiler. Serbest dolaşım çıktı çıkalı, yeni üyelerin kalburaltı ne kadar vatandaşı varsa batı avrupa başkentlerine hücum etmiş. Paris de bu hücumdan nasibini almış. Aslında bu vize engelinin olumlu etkisi de yok değil. Etrafta her milletten insan görebilirsiniz ama öyle başıboş Türk de göremezsiniz. Sen Nehri’nde yaptığımız gemi turunda kulağıma öyle sesler geldi ki, dünya haritasında bir yere koyamadım, dilbilime duyduğum amatör ilgi hiç bir işe yaramadı.

elde_var_sonbahar_03

Notlarım arasında yer alan bir gözlemimi sizlerle paylaşmalıyım; savaşlarda yaralanan askerler için yapılan, ancak bugün müze olan “Invalides”i gezerken, İstanbul yapımı, üzeri ince işlemeli ve Osmanlıca yazılı bir çok top gördüm. Daha Osmanlı Devleti 3 kıtadaki hükümranlığını sürdürürken bastıkları haritalarda bu topraklara “Türkiye” diyenler söz konusu toplar hakkında açıklamaların yer aldığı plaketlerde “Türk” sözcüğünü kullanmaktan özenle kaçınmışlar. Hatta “Osmanlı” ibaresi bile yoktu. Doğal olarak, Konkord Meydanı’ndaki dikilitaşa ilişkin açıklayıcı yazıtta da “Osmanlı” ya da “Türk” ibaresinden kaçınılmıştı. Halbuki o dikilitaş bizim o zamanki topraklarımızdan sökülüp götürülmüştü, her ne sebeple olursa olsun..

elde_var_sonbahar_04

Napolyon’un Fransızlar için ne denli bir önemi olduğunu görsel olarak da saptama fırsatımız oldu bu gezide. Düşünebiliyor musunuz, öldükten yoksa yakıldığı söylenen bedeninin küllerini koymak için çok görkemli bir katedralin işlevini değiştiriyorlar. Bence bunda biraz dine duyulan tepkinin de etkisi var. Fransız İhtilali gerçekleşeli 200 yıldan fazla oldu ama laikliğin ne kadar kurumlaştığı tartışmaya açık. Bu Hristiyanlar da ilginç insanlar doğrusu. Konu “Doğu” olunca İncil’e sarılırlar, özgür düşünce söz konusu olunca din düşmanı kesilirler!
Yazı biraz daha gecikirse kış bastıracak, konusu gündem dışı kalacak. İzleyen yazıda buluşmak üzere yazımı burada kesiyor, esenlikler diliyorum.

1321 Toplam Görüntüleme 1 Bugün

Feyyaz ÖZER

1956 yılında Bolu’da doğdu. İlkokula Denizli’de başladı. Ankara Yenimahalle’de bitirdi. 1975’te Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne kaydoluncaya değin Ankara’nın muhtelif orta öğretim kurumlarında vakit geçirdi. Okey bilmez, futbol oynamaz. Bazen fotoğraf çeker. 1981’den bu yana kamu görevlisi. Bu vesile ile değişik ülkelerde bulundu.

Bunları da sevebilirsiniz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir