havadan Sudan 3

Sudan’da 40 gün…

Her şey bir dokunuşla başladı. Her şey bir dokunuşla başlar. Dokunma beş duyumuzdan biridir ve çağdaş literatürün argümanlarından  olan ‘ölçülebilirlik’, ‘test edilebilirlik’ ve ‘öngörülebilirlik’ açılarından olmazsa olmaz parametrelerindendir. Buradan pozitivist  mantığa doğru bir açılım yapılabilir ama, işimizden uzaklaşmayalım, ‘call for proposal’ ile başlayan dokunuş beni Sudan’a attı.

havadan_sudan_04

İnsanlar dünya kurulalıdan beri bir yerden bir yere gidiyorlar, belki gitme şekilleri ve süreçleri farklı ama gidiyorlar, neticede Müslüman tacirler Uzak-Doğu’ya kadar gitmişler, Orta-Asya’dan erenler, Alp-erenler, Buharîler, Semerkandîler, Bağdadîler, Mısrîler, vd.. Anadolu’ya, Avrupa’ya, Afrika’ya doğru sirayet etmişler, ancak bugünkü imkan ve anlayışlar çerçevesinde baktığımızda, dünya coğrafyasında, yine de yaygın bir hareketten bahsedemiyoruz, örneğin Sudan’da kaç Türk var desek, alacağımız cevap yine sınırlı kalacaktır. Ancak o ‘sınırlı’ sayı bir değer ifade ediyor, burada ‘Türkler’ var deniyor, şimdiye kadar gittiğim ülkelerde çok Türk yoktu, halbuki bildik yerlerdi ama, üzerinde durduğum sayı da değil, varlık itibariyle göze batmadığımızı, göze çarpmadığımızı, göz göze gelmediğimizi – bak göz ile ilgili kaç deyim vaziyetimizi anlatmada imdada yetişti- söyleyebilirim, dahası –biraz tezat gibi gelecek ama- bunun pek de yanlış olmadığını, hatta bize yakıştığını da söyleyebilirim, âleme reklam edecek değiliz ya, bak biz buradayız diye, ancak  âlem de uyuyor değil, senin orada olduğunu görüyor, kulağı var duyuyor, portakal kasasının üzerinde uzunca bir süre bağırıp çağıran adama bir dakika olsun kulak kesilir, yahu bu adam ne diyor diye, birinde duymasa öbüründe duyar, mutlaka duyar, duymaya değer bir şey söyle yeter ki, boşta geziyoruz diye, her söze kulak kabartacak da değiliz, iyi ambalajlanmış, içi boş ürünlere de artık kanmayız, bundan sonra böyle, al gülüm, ver gülüm.

Nisan başı olduğu için hava oldukça serin, çekici ve kıvamında idi. Akşamla gece yarısının ortasında bir saatte Hartum sakindi, gökyüzü berraktı, uzun boylu, genç sayılabilecek, babayiğit, güleryüzlü insanlardan oluşan 5-6 kişilik bir grup+bölüm başkanı Dr. Süreyya Hanım, beyaz entariler diyelim ve başlarına doladıkları sarıklarla oldukça cesametli görünüyorlar…Dr. Abdulmelik ile daha önce telefonla konuştuğumuzdan kendisini tanıtınca, diğer arkadaşlarını da tanıttı, bu oldukça eksta bir karşılamaydı, öyle bir planımız veya misyonumuz yok, ya da biz öyle düşünüyoruz, ancak tartışacağımız, değerlendireceğimiz ve neticede formatlayacağımız konu çok önemli, iddialı söylediğimi sanmayın, dönüm noktaları da böyle bir şeydir, döndürürsün döner, başlarsın değişir, değiştirirsin sürersin, onbeşinci versiyon gibi değil, sürümünü sunduğun ürün yeni olmalı, özgün, yüksek katma değerli, sürdürülebilir, daha aklına gelebilecek başka şeyler, mal kaliteli olacak tabii, ancak bu yetmez, ihtiyaçla uyumlu+ahlaki değerleri haiz bir ürün… piyasayı zaten biz böyle bozmadık mı, ne olursa olsun üretelim, satalım, mümkünse yüksek kar edelim, müşteriyi kendimize göre yönlendirelim, eğer hesaplarımızı  hâlâ bu yaklaşımlara göre yapıyorsak, işimiz zor, öyle sanıyorum ki, Teknik Üniversite’den 5-6 kişilik bu dostlar, ‘farklı’ bir kişi geliyor diye havaalanına geldiler, belki böyle bir koku aldılar, zanlarının hürmetine ya Sultan…

Bak tam burada, Hartum’um ortasında iki Nil’i birleştirdiğin gibi, kalplerimizi de birleştir, dahası ayrılan, sınır çekilen, duvarlar örülen kalplerimiz arasındaki perdeyi kaldır, iş aslında basit de, biz karmaşığız, onca karmaşa içinde basit olan şeyi ‘o şeyi’ göremiyoruz.

18, işte tam da burada iki kolu birleşerek iyice devasa hale geliyor ve kıvrıla kıvrıla kuzeye doğru ilerliyor.

Kurak mevsim, yağışlı mevsim: burada çok sık kullanılan bir tanım, altı ay devam edecek olan kurak mevsimin bitmesine ve yağışların gelmesine iki ay var, kurak mevsim mi, yağışlı mı, bir seçim yap, şimdi birincisi içindeyiz ya, buyur bir hortum… Hartum ve hortum…

Dört günlük bir otel hayatından sonra – niye 4 gün, bir bana verilen günlükten daha pahalı, iki alternatif teklif fena değil, dahası da beni açmadı, sıkıldım, preslendim hissettim, yüzme havuzuna bir aylık abone  olarak ayrıldım- kaldığın evin ve her yerin akşam üstü kızılımtrak, boz bir dumanla, bulutla kapandığını düşün, göz gözü görmeyen, toz, duman, kum, vs… bir ortam… 3-4, hatta 6-7 saat süren bir durum düşün, üstelik elektrikler de kesilirse… ilk defa karşılaşsan, odadan dışarı çıkamasan, nefes almakta güçlük çeksen…

Sudan bu değil ama, bu da var…

Uzun boylu, babayiğit, güler yüzlü ve gelecekten umutlu -gördüklerimin hepsi öyleydi, çünkü bıkkın, umutsuz insanları da tanırım- insanların ülkesinde hortum da olacak tabii…

Düğün olur, Bayram olur.

havadan_sudan_05

1506 Toplam Görüntüleme 1 Bugün

İhsan Solmaz

1956 yılında Ankara Çamlıdere'de doğdu. 1980 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinden mezun olduktan sonra T.C. Trablus Büyükelçiliğinde Sözleşmeli Memur olarak çalışmaya başladı. 1985 yılında 10 ay ABD/Boston, Simon’s College ‘de eğitim aldı. Çeşitli özel ve kamu sektörü işyerlerinde ve KOSGEB’de çalıştı. Siyasallılar Vakfı Kurucu Üyesi ve Mütevelli Heyet Üyesi olup, uzun süre Başkanlık görevinde bulundu.

Bunları da sevebilirsiniz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir