KIŞA VE FOTOĞRAFA VEDA

Bu yazıyı yazmaya 20 Şubat 2009 günü başladım. Gece yağan kar bütün gündemimi değiştirdi. Büyük olasılıkla yılın son karı. Bugün cemre havaya düşecek. Eskilerin esatirine göre son cemre toprağa düştükten sonra yerler kar tutmazmış. Bu iki cemrenin arasında da suya düşermiş, sular ısınırmış. Bir de işin teknik boyutu var, makinama son filmi taktım. Böylesi kar yağışları, fotoğrafı sevenlerde müthiş bir çekim isteği uyandırır. Erteleme fiilinin iflas ettiği noktadayım. İyi ki evde yedek makina var ve son bir film kalmış. Kar seneye yağsa bile film bulacağım şüpheli. Son 6×6’lık filmi alırken “Abi senden başka alan kalmadı, artık toptancıdan alabilir misin?” diyen malzemeci arkadaşın, seneye aynı ricayı 36’lık film için yapmayacağını nasıl öngörebilirim?

kisa_veda_02
Ankara’daki evimiz

Fotoğraf makinası ile tanışmam 1970’lerin başlarındadır. Babamın görevli gittiği batı avrupa ülkelerinden birinden getirdiği kartuşlu bir aygıttı ilk makinam. Daha sonra bir Yashica girdi yaşantımıza, kuvars mercekli. Sonra bir Yashica daha, Birleşik Devletlerdeki master yıllarında. Ama son filmimi koyacağım makinayı Duşanbe yıllarımdan seçtim; Zenit. O da Carl Zeiss mercekli. Fotoğraflarımı evde tab etmek için aldığım agrandizörün imal tarihi de 1978. Herhalde ertesi yıl aldık, annemle Modern Çarşı’dan, şimdi yerinde yeller esen. (Yel filan estiği yok, resmen otopark) Daha geçen yıla kadar beşer beşer aldığımız filmler artık teker teker satılır oldu. Her fotoğrafçı da film yıkamıyor. Dijital denen ve fotoğrafa nostaljik bağlarla bağlı insanların fotoğraftan bile saymadıkları uygulama her yeri kapladı. Dijital uygulama etimolojik olarak da fotoğraf sayılmamalı, sormazlar mı adama; hangi ışığı nereye yazdınız?

kisa_veda_03
Bursa’daki evimizin sokağı

Fotoğrafa ilgim, özellikle Bursa ve Ankara’daki eski evlerin giderek yok oluşuyla hızlandı. Pek azını çekebildiğini düşünüyorum. Fazla portre çalışmam da olmadı. Ama artık ne eski Bursa evleri var ne de eski Ankara sokakları. Aslında eski fotoğraflar, sosyoloji, antropoloji ve tabii ki tarih gibi alanlarda çalışanlara birçok konuda ışık tutar. Giyim, aile yapısı, ilişkiler vb..

kisa_veda_04
Bursa’daki evimizin sokağı

Türk fotoğrafçılığının piri Ara Güler’in bir sitemi vardır, “eline makinayı alan kendini fotoğraf sanatçısı sanıyor” diye. En güzel fotoğraflar, teknolojinin siyah beyaz döneminde çekildi. O zamanlar renkle göz boyama yoktu, doğru açı, doğru ışık ve doğru gölge temel unsurlarıydı iyi bir fotoğrafın.

kisa_veda_05
Annem’in okul yıllarından

Tartışmalı konularda herkesin kendine göre mantıklı bir açıklaması olabilir. Ama gökyüzünde 12 burç olduğu varsayımı genel kabul görmüşken ve halen kullandığımız takvime göre her ayın 21’inde güneş burç değiştiriyorsa neden “gregoryen” ayın biri o gün değildir? Rumi takvimle miladi arasındaki 13 günlük farkı sormuyorum bile, cevap verecek babayiğit varsa mahcup olmaya razıyım. Aslında son yıllarda bu konuya duyulan ilginin ürünü olan araştırmalar şüphelerimizi gidereceğe benziyor. Bkz: Bilim Tarihi (Arkadaşım Dr. Dursun Ayan’ın Makalesi)
Önümüz Nevruz. Önce gece ve gündüz eşitlenecek, sonra da yaz galip gelecek. Ama bu seneki “kocakarı” pek dirençli çıktı. Eskilerin “Berd ül Acuz” dedikleri kocakarı soğukları; soğuğun acze uğramasından çok yaza direnen bir görüntü sergiledi bu sene. Yine de değerli okurlarımı bahar müjdesiyle selamlıyor, yeni bir ilkbahar yazısında buluşmayı ümit ediyorum.

901 Toplam Görüntüleme 1 Bugün

Feyyaz ÖZER

1956 yılında Bolu’da doğdu. İlkokula Denizli’de başladı. Ankara Yenimahalle’de bitirdi. 1975’te Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne kaydoluncaya değin Ankara’nın muhtelif orta öğretim kurumlarında vakit geçirdi. Okey bilmez, futbol oynamaz. Bazen fotoğraf çeker. 1981’den bu yana kamu görevlisi. Bu vesile ile değişik ülkelerde bulundu.

Bunları da sevebilirsiniz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir