Çakmak Taşı İle Gediğe Konan Taş

Çakmak taşı ile gediğe konan taş bir araya gelmişlerdi.

Önce birbirine yabancılık çektiler. Çakmak taşı,“Ben somutum, sen soyutsun” bir araya nasıl geldik anlamadım” dedi.

Gediğe konan taş, “En güzel şeyler zıtların bileşkesinden doğar. Farklı genler birbirini çektiği gibi bizde birbirimizi çektik galiba” dedi.

Çakmak taşı, “İnsanlar bir elin nesi var, iki elin sesi var, derler.

Herhalde o düşünceden hareketle bir taşın nesi var iki taşın ateşi var diyerek bizden ateş elde etmişler. Biz birşeylerin pişmesinde rol aldık. İnsanlığın ağız tadına katkıda bulunduk. İnsanlara faydalı olduğum için mutluyuz. Ama bir çok insan bizim kadar bile faydalı değil hatta zararlıdır. Bizim faydalı ateşimiz var. Bazı insanların fitne ateşi var. İnsanlığı mahvediyorlar.”

Gediğe konulan taş, “İşte çakmaktaşı şimdi taşı gediğine koydun. Ben insanların konuşmasında çok önemliyim. Taş gediğine oturmazsa patavatsızlık olur, kavga çıkar. Taş gediğine oturunca suyun akıp çukurunu bulması gibi herşey yoluna girer. Eskiden insanlar sözünü bilirdi. Taşı gediğine oturturlardı. Çünkü söz kendilerine aitti. Ölçüp biçerlerdi, denk getirirlerdi. Şimdi insanların sözleri kendilerine ait değil, başkalarından ya çalınmış, ya da emanet alınmıştır. Hani elden gelen öğün olmaz o da vaktinde gelmez derler ya. Başkalarının sözü gereken duruma uygun değildir. Taş gediğe oturmaz. İletişim bozulur.”

Çakmak taşı, “Seninle iletişim kurduğum ne iyi oldu. Şunu öğrenmek istiyorum. Bazı insanlar ne desen çakmazlar. Taşın gediğe konması için gediğin de uygun olması gerekmez mi. Taş biçimli ama gedik şekilsiz. Nasıl gelsin de otursun. İnsanlar arasında lafı dübüründen anlayanlar var mesela. Sen taşı yerine koyuyorsun ama gedik öyle anormal ki onu ters çevirecek biçime sahip bir türlü denk getiremiyorsun.”

Gediğe konan taş, “Haklısın çakmak taşı, insanlar hani ‘ne desem zülfi yâre dokunuyor’ der ya. Bir çoğu ne taşı biliyor ne gediği biliyor. Onun için uyumun ne olduğunu kavrayamıyor. Güzellik kavramının; seslerin, sözlerin, nesnelerin uyumundan doğduğunu anlayamıyor. İnsanlar görmeyi gözlerine, işitmeyi kulaklarına koklamayı burunlarına öğretmezler. Onlar otomatik bir programla görevlerini yaparlar. Ama insan kendi beynine düşünmeyi, duymayı, hayal etmeyi öğretir. Orası başlangıçta bakirdir. İnsan onun içini eğitimle doldurarak iyiyi, güzeli, doğruyu değerlendirmeye başlar. İşte beyin gelişmeyince taş neylesin, gedik neylesin. Onlara anlamlı bir uyumu nasıl anlatsın.”

Çakmak taşı, “Medeniyeti bizden üretilen ateşle başlatanlar var. Hatta ilk devirler, yontma taş devri, cilalı taş devri diye bizim sülaleden olan taşlarla anılır. İnsanlık o günden bu güne çok değişti. Hatta ilk çakmak taşları artık kullanılmaz oldu. Şimdi yapay çakmak taşları ürettiler. Bizimle çok ilgisi kalmadı. Adına alışkanlıktan kalma çakmak taşı diyorlar ama bir karışık metaldir şimdi. Herşey gibi çakmak taşının da doğallığı kalmadı yapaylaştı. Tıpkı insanlar gibi. Doğal, natürel bir insana rastlayabilir misin şimdi. İçi dışı sentetik naylon gibi. Görünüşte tüm organlar normal, ama ruhu kalmamış. Naylon bir çiçeğe benziyor. Aldatıcı bir yapıya sahip. Sözünde yalan, davranışında hile var. Ben doğal olan eski yapımıza bakıyorum. Bir de çirkinleşen sentetik şu insan yapısına bakıyorum. Ürettiğim ateşle onu yakasım geliyor. Bu ne çirkinlik bu ne garabet anlamıyorum.”

Gediğe konan taş, “Biz kendimizi bıraktık insanlardan bahsediyoruz hep. Herhalde bu hastalıkta bize insanoğlundan geçti. ‘Herşeyin merkezi insandır’ demişler ya. Dünyanın merkezine kendilerini oturtmuşlar. Oysa herşey kendi merkezinde önemlidir. Gediğe konan taş olmasa bu şehirleri oluşturan binalar nasıl olacaktı. Mecazi olarak ise gediğe konan taş olmasa iletişimde uyum nasıl gerçekleşecekti. Nasıl insanın bir organı olmazsa eksik kabul ediliyor, özürlü kabul ediliyor. Bizim de evrende bir yerimiz vardır. Biz olmazsak evren eksiktir. Belki de özürlüdür.”

Çakmak taşı, “Eskiler, ‘söndü köz, tükendi söz’ deyip birbirlerinden izin isterlermiş. Kış günleri hasbihal etmek için bile bizden yararlandıkları ateşlerle ısınır, sohbetle de yüreklerini ısıtırlarmış. Ateşli köz sönünce, ortalık biraz soğuyunca sohbet bitermiş. Sohbetin için çok teşekkür ediyorum. Kim bilir birgün başka bir yerlerde karşılaşır sohbete devam ederiz. Sıcak bir duyguyla kal.”

Gediğe konan taş, “Ben de sana çok teşekkür ederim. Konuştukça iletişim kanallarımız açıldı. Yakınlık duydum sana. Gerçekten birbirimizle o kadar ilintiliyiz ki, birbirimizi tamamlıyoruz. Bir şair “Bir yıldızı rahatsız etmeden bir çiçeği koparamazsın” diyor. Evren de herşey uyum içinde. Ama insanoğluna ‘şu beynin içini sen doldur’ diye izin verilmiş ya. Bir türlü onun içini doğru doldurup da evrendeki bu uyuma, bu güzelliğe ayak uyduramıyor. İşte ben buna üzülüyorum. Gediğe konmayan taş insan beynindeki karmaşadır. Tüm dünyaya yayılan uyumsuzluklar oradan çıkıyor. Belki bu sohbetimiz insanoğluna ulaşır, gediğe uyan taş gibi insanlarda uyumu öğrenir. Ben de sana ‘uyumlu bir iletişimle kal’ diyorum. Sohbetin için teşekkür ediyorum.”

3384 Toplam Görüntüleme 1 Bugün

Durdu GÜNEŞ

1962 Kahramanmaraş Elbistan doğumlu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu. Kamuda sırasıyla Çevre Sağlığı Teknisyenliği, Ruhsat İşleri Şefliği, Sosyal bilgiler Öğretmenliği, Avukatlık, Hukuk Müşavirliği, I. Hukuk Müşavirliği, Genel Müdür yardımcılığı görevlerinde bulundu. Türk Hukuk Dergisi Genel Yayın Kurulu Başkanlığı, İdarecinin Sesi ile Hukuk ve Demokrasi Dergisi yayın kurulu üyeliği yaptı. Kişisel gelişim ve mizah ağırlıklı kitapları bulunmaktadır. Yazıları ve şiirleri çeşitli dergilerde yayınlanmaktadır.

Bunları da sevebilirsiniz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir