Hikaye devam ediyor!

Adana’ya transferden sonra “ Toros Aslanları” başlığında dağ – doğa yürüyüşlerimizi hikaye ediyordum. Aralık ayı sonlarına doğru ben şahsi mazeretlerim dolasıyla grup faaliyetlerinden uzaklaştım. Arkadaşlar bir süre devam ettilerse de 3 arkadaşımızın bel ve yüz felci sıkıntılarına düçar olmasından dolayı aktiviteye ara verilmişti. Bazı dostlardan N’oldu “ Toros Aslanları” na? Evrimleştiler mi gibi sorulara muhataplığım oldu. Sağolsunlar merak ediyorlardı.

MALA DAVARA ZARAR VAR !

Gayet tabiidir ki heptende boş yatmıyorduk fetret döneminde. Örnek, bir arkadaşımla 6 mart akşamı sarıçam ormanlarında yürüyordum. Çok tahrik edici: “beni görmeden geçme ey yolcu” diye yalvaran bir kokuyla durakladım. Nazenin ve dahi dilberi Suzan misali bir çalı, pembe – mor karışımı çiçekleri ve insanı adeta esir alan müthiş kokusuyla beni esrik etti. Allah cc’ a bir kez daha böyle güzel bir çiçek ve bana da koku alma yeteneği verdiği için şükrettim. Bir miktar koparıp avucumda da sevdim onu. Adetimdir şifa niyetine birkaç parçasını yerim. Onunda 8 / 10 yaprağını yedim. Yerken bir sıkıntı yoktu lakin yaklaşık yarım saat sonra pis boğazımda yanmalar ve şişmeler başladı. O yanmalar yemek borumdan mideye dahi sirayet etti. Tabi benim yürek başladı vızıklamaya. Elimde müşahit numune koştuk ormancılara. Bu bitkiyi tanıyorlardı, adını bilmiyorlar ancak bu ormanlarda yetiştiğini biliyorlardı ne kadarda faydalı oldular bize. Sonra tv tv gezen otbilimci ve Sarıçam Belediye Bşk. adayı Dr. Ömer Coşkun un dükkanın gittik, maalesef servis dışıydı. Kendini bana büyük doğa sever olarak tanıtan Ramazan’a gittim. Buna yöresinde Eneztere dendiğini insanları yerken görmediğini ancak malların yediğini, mala davara bir zarar vermediğini söyledi. Bende gönül rahatlığı içerisinde – çünkü mala davara zararı yoksa bana niye olsun diye – zehirleniyor muyum kabusundan kurtularak keyfime baktım. Yediğim yoğurdun bir faidesi olduğunu sanmıyorum. Sabaha kadar ishal nedeniyle 2 okka kilo kaybım oldu. Bütün bunlar olurken 3 hastanenin acil kapısından geçtiğim halde içeri girmeyi düşünemedim bile. İçeri girseydim çiçek veya etkin maddesiyle kimse alakadar olmadan benim mideyi yıkayacaklar sonrada kömür yüklemesi yapacaklardı. Ne kimyam kalacaktı ne de fiziğim. Ben yararlı – zararlı ayırımını iyi yaptığımı sanıyordum. Dersler 1. N’oldum demiyeceksin. 2. Her çiçek koklanmaz.
Haydi dağlara yeniden….
Geçenlerde yeniden başlandığını haber aldım ve 08 Mart sabahı koştum toplanma mıntıkasına. 6 kişilik ekiple Kapıkaya köyünden Çakıt kanyonuna geldik. Giriş alanında çok soğuk ve sert bir rüzgar vardı o yüzden sıkı giyindik ancak daha yüz adım gitmeden mevsim bahara döndü. Kanyon girişi sanki bir abide:

ALLAHIN ASLANI GEÇİT AÇIYOR ( bu bir efsanedir)

Vatka ki Çakıt deresi gelip bu kapıkayalara dayanıyordu. Geçit yoktu ve Torosların arasında büyük bir göl vardı. Bu gölde kara donlu kafir bir ejderha ve kendi benzeri adamları vardı. Bunlar etraftaki Müslümanları ve Zimmileri telef ve de zulüm ediyorlardı. Mallarını gasp, avratlarını taciz ediyorlardı.( Klikya ne zaman fethedildiydi diye internet sörfü yapmazsınız saf saf herhalde)
Ahali artık dayanamıyordu. Bir duaya çıktılar. Koca Rabbim onlara acıdı. Seslerini o esnada Medine Mekke arasında Cümûm vadisinde yalancı peygamberleri tediple meşgul bulunan Emir ül Müminin Hz. Ali işitti. ( iyi ki GSMciler yokmuş o zamanlar, yoksa zor iletişim kurarlardı)
Atladı Düldüle anında belirdi Kara donlu kafirin karşısında. Kara donlu kaçak savaşıyor Şahı Merdanın önünde işi zora girdikçe göle sıvışıyordu. Bunun üzerine Ebû Türâb ve Serpinhan Aliyyül Mürteza Zülfikarı çekti ve koca dağa salladı. Dağ ayrıldı ikiye. Sular aktı gitti. Sonra daldı küffarın arasına Şahı Ekber ve cümlesinden temizledi Müslümanları. O gün bugün bu geçit Çakıta yol verir.
Sağolsun bize de yolunu esirgemedi. Tabiat uyanmamış adeta fışkırmış. Bizim ruhumuzda çağlar oldu.
Kanyondaki su sesi. Kuş sesi ve rüzgarın sesi. Biz yürüdük mü yoksa o sesler mi bizi aldı bir yerlere götürdü. Bu sorunun cevabını isterseniz fotoğraflar versin.

Ali t. Balaban/ Adana

Fotoğraflar

1248 Toplam Görüntüleme 1 Bugün

Ali Taşkın BALABAN

1958 yılında Eskişehir’de doğdu. Ankara Ü. S. B. F'ni bitirdi. Yurdun çeşitli yerlerinde memur olarak çalıştı. Antalyada ikamet etmektedir.. * Facebook Sayfamızı Beğenebilirsiniz: buradan abone olabilirsiniz ve yazılarımızı kolayca takip edebilirsiniz. * Yazıların üstündeki benim adımı tıkladığınızda benim tüm yazılarımı içeren 5 - 6 sayfalık menü açılır oradan istediğinizi tıklayarak okuyabilirsiniz. Yorumlar vasıtası ilede yüksek fikirlerinizi iletebilirsiniz. Lütfedip okuduğunuz için teşekkürler.

Bunları da sevebilirsiniz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir