KAN İÇİCİ – KARA DONLU KAFİR: KAPİTALİZM.

KARİYER BASAMAĞINDA AMELENİN HAL İ PÜRMELALİ

Yıllar önce bir roman okumuştum. Yazarını ve ismini hatırlamıyorum( Feraizcizade Şakir olabilir mi?). Yürek burkan canlı – heyecanlı sahneler hatıramda külleniyorlardı ki İstanbul’da üflenmiş kor ateşi gibi gündemimi kavurdu.

Kitap bundan yaklaşık 200 ( yazıyla: iki yüz) yıl öncesi Bursa ipek fabrikalarını ve özellikle onlardan birini anlatıyordu. Patronlar yabancı, Levanten, işle ameleyle ilgileri yok, yılda bir kaç kez gelip hesap görüyorlar. Firmanın ( Kahya- Meydan Çavuşu) CEO’su Bekir Ağa. Çok zalim biri, adamda ar namus kahke bezi, çalışmaya gelen kızları önce “yetenek odası” nda ağırlıyor: performanslarına göre iaşe, prim ve ücretlerini öylece ve devamınca belirliyor.

Gerek çıkrıklarda gerekse boyahanelerde çalışanlar ekseri kadınlar daha doğrusu genç kızlar, çünkü kadınlığa terfi edemiyorlar. Bunlardan biri de Ermeni kızı Beti; 14’ünde, yetim, yaşlı bir ebesiyle yaşıyor. Yokluk, yoksulluk O’na da el mahkum atölye yolunu tutturuyor. Gün doğmadan işbaşı yapıp gün batımında bırakıyorlar.

İmalatta sınırsız kötü kimyasallar kullanılıyor. Bu ortamda beş yılını tamamlayan pek yok gibi. Önce sararıp soluyorlar; ciğerleri delinmiş gibi öksürüyor ve kan kusuyorlar sonrası da teneşir ve musalla taşları.

“Vermem seni ellere leylim aman aman / sarı gelin / Nice ki bu halimse ay nenen ölsün sarı gelin aman / suna yârim” ( Türkü)

Beti’nin ebesinin ifadesiyle “Gül gibi giden kızlar, Kül gibi eve dönüyorlar”.

Yani, iki yüz yıl önce kapitalist işverenin iz’anı, insafı, ahlak ve iffet algısı zayıf; iş güvenliği – sağlığı, ücret ve sosyal haklar imkân ve mevzuatı yetersiz veya yok. İnsanlık yerlerde sürünüyor, içler acısı.

“Batsın bu dünya, bitsin bu rüya / Ağlatıp da gülene, yazıklar olsun” ( O. Gencebay)

2020 yılının Bizans / Osmanlı bakiyesi Fatih’te, Zeytinburnu, Güngören, Esenler….de durum çok mu farklı?

  • 2 ( eksi iki). katta atölyeler, 80 m2, aynı anda 50 amele çalışıyor: kadın – erkek, genç – yaşlı. Türk – Yabancı, yasal – kaçak. İç içe, yan yana, kapılar kapalı, pencereler zaten yok. Havalandırma vb önlem nanay. Tekstil ürünlerinin en az %90 petrol içerdiği izaha muhtaç değil sanırım. Soludukları bu petrol partikülleri Verem dahil pek çok şifası zor hastalıkların sebebi oluyor.

En iyi yerli makinacı(terzi) ameleye en fazla asgari ücret, Suriyeliye %50 si, Afgan – Paki( Pakistan, Bengal, Arakan ve Hindistanlı)ye %25. Onu da kafana göre öde. 

“İtirazım var bu sonsuz kedere / Feleğin cilvesine
Hayatın sillesine / Dertlerin cümlesine / İtirazım var”(M. Gürses)

Çok mu kaçak bu faaliyetler? Hayır efenim, bilmesi gerekenler fazlasıyla biliyorlar, vergi, harç ve rüsumlar aynen tahsil ediliyor. Ama işletme ruhsatları yok. Dolayısıyla – 2. Katta olmayla +2. Katta olmanın kaçak çalışma açısından bir farkı yok ancak kira olarak 10 misli fark var. Makine ve insancıkları yerin altına gömerek hesapta çevredeki komşuları çok rahatsız etmemiş oluyorlar. Böyle düşünüyorlar da her dört saatte bir verdikleri 10 dakikalık sigara – çay molasında bu yer altı insanları sokakları işgal ediveriyorlar, hakeza çuvallar dolu kırpıklarıyla. Kaç kişiler iki veya yüzbinler, milyonlar. Onlar yok farz ediliyorlar, hatta hiç yaşamamışçasına.

Bir vesile ile karşılaşmasaydık bende bilemeyecektim onları.        “Ne sen bunun farkındasın ne polis farkında
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda” ( N.Hikmet)

Anadolu şehirlerinde yok mu, var. Sistem aynı sistem şu kadar ki azıcık daha insani; eskiden giriş katı ahır üstü ikamet idi şimdi alt kat atölyeye çevrilmiş durumda.

Az sayıdaki bazı müesseselerde iş, maazallah başka servis alanlarına da evrilmiş; buralarda akşam 24.de normal faaliyet sonlandırdıktan sonra maalesef dünya kardeşliğine yönelik dumanlı kötü ortamlara akıldığını gözlemlemek olanaklı.

Medet Yâ MUKSİT, Yâ HASİB celle celaluhu…

Aşağıda neler yaşanılıyor bilinmez, kesinlikle iyi şeyler çok azdır. m2’ye düşen kişi sayısı 2 -3 iken, vücuduma dokunma kim kime diye bilir? İffet, izzet, insan onuruna yakışır davranışlar, hakkını alma, zamanında ücret vb. hak getire. Az sayıda da olsa bazı kendini bilmez kötü Patronların, Komplecilerin aşk ilişkilerine akıl sır ermez.

Bir de aklımın hiç ermediği: gecenin bir vaktinde marketlerden 50 kg.lık un çuvalını başları üstüne yüklemiş Paki kardeşleri görüyorum. Köyden kente göç tarihimize atıfta bulunuyorlar sanki. Malum bizde de köyden kente henüz göçmüş olanlar bir süre ekmeklerini; somun, lavaş ve yufkalarını köylerinden taşırlar.

Bu merdiven altı firmalar dikkate alınmayacak, ihmal edilecek işlemler mi yaparlar? Hepsi değil, içlerinde ülkemizde ve dünyada söz sahibi olanlarda vardır. Hatta dünyaca meşhur zatları giydirenler bile var, bu kişiler meğer ki “Temiz Tekstil”i tercih etmemiş olsunlar.

Bu ayıba niye katlanırız? Bu firmalarımızın dünyadaki rekabet güçlerine zarar vermemeliyiz! Unutmamak gerekir ki kahramanlarımız sundukları istihdam imkanı ile işsizliğimizi azaltıp, pek çok insanımıza ekmek ve hatta toplumsal birlikteliğimize omuz vermektedirler. İhracatımızı artırıyorlar. Yurt dışında da özellikle rakibimiz olan ülkelerde bu işlerin böyle döndüğüyle ilgili abartılı tevatürler var ve maalesef bazılarına şahit oldum.

KAN İÇİCİ – KARA DONLU KAFİR: KAPİTALİZM.

Demek ki akıp gidenler sadece seneler: İnsan ve İnsanlık irtifasında henüz kapsayıcı bir değişiklik yok.

 

104142 Toplam Görüntüleme 9 Bugün

Ali Taşkın BALABAN

1958 yılında Eskişehir’de doğdu. Ankara Ü. S. B. F'ni bitirdi. Yurdun çeşitli yerlerinde memur olarak çalıştı. Antalyada ikamet etmektedir.. * Facebook Sayfamızı Beğenebilirsiniz: buradan abone olabilirsiniz ve yazılarımızı kolayca takip edebilirsiniz. * Yazıların üstündeki benim adımı tıkladığınızda benim tüm yazılarımı içeren 5 - 6 sayfalık menü açılır oradan istediğinizi tıklayarak okuyabilirsiniz. Yorumlar vasıtası ilede yüksek fikirlerinizi iletebilirsiniz. Lütfedip okuduğunuz için teşekkürler.

Bunları da sevebilirsiniz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir