TE HE YE

THY-1

Aranızda yaşadıklarımı, aklımdan döküldüğü şekliyle yazıya dökmeyeli aylar oldu.

Nereden nereye göçtü şu beden. Nerelerde uçtu, nereleri gördü bu yürek…

Gün içinde yaklaşık 10 sessiz makale yazma kapasitesine sahip olduğunu fikren teyit ettiğim beynimin emrine uymak için en uygun vakti buldum ve şimdi yine bilgisayarın başındayım.

Bedenen neredeysem, neredeyseniz, sonuçta zaman akıp geçiyor.

Buraya oturduğumda aklımdan geçen en belirgin-en mühim meseleleri yazmak gibi bir niyetim olsa da aslında en öne çıkan ve son günlerde eşle-dostla en çok paylaştığım anılarımı yazmaya çalışacağım.

2 hafta önce bir uçak yolculuğu ile Trabzon’dan İstanbul’a UÇTUM…

Kanatlanarak konduğum yerde yaşadıklarımı değil, beni uçuran uçaktaki gözlemlerimi paylaşmak istiyorum.

Sevdiklerimize kavuşacak olmanın heyecanıyla, oturduğumuz koltuklarda her birimiz, binlerce metre yukarıda çeşitli hayallere dalar, bunu, koltukta değişik pozisyonlarla belli ederiz. Aynen öyle bir ruh halinde ve “Ekonomik sınıf” koltukta oturarak yolculuk yaptım gidişte. Dönüşte ise, Allahın bir lütfu sonucu “Business sınıf” koltuğa düştüm. Şimdi ben, bu iki sınıf koltuk arasındaki farkları, özellikle uçağa hiç binmemiş vatandaşlarım için irdelemeye çalışacağım.

Uçağın öndeki 20-30 koltuğuna, arkadakilerden şeklen hiçbir farkları yokken neden Business class dendiğini anlayabilmem için, beklemem gerekecekti; yolculuğun ilerleyen anlarında meydana gelen gelişmeleri birleştirdiğimde ancak alabildim sorumun cevabını. Neymiş; Öndeki koltuğa DÜŞEN, arka koltuğa ATILAN’dan daha keriz. Yani öndeki koltuk için, esprinin ucu ta bilet satış bürosunda başlıyor; Fikriniz pişkin, ödemeniz peşin ve göbeğiniz şişkin ise, satış elemanı sizden, dolgun bir ücret kesip, sizi, kendinizi daha lüks-daha özel hissetmenizi sağlayacak Business class’a atar. E bu kadar mı zenginliğin keyfi. Hayır. Tabi ki uçakta da devam ediyor specialite yani sizi özel hissettirme çabaları. Adeta size hissettirmeden didiniyor uçuş elemanları. Sıkma meyve suyunu cam bardakta sunarken, boğazınıza kaçması ihtimalini düşünerek, yanı başınızda dikilmenin eğitimini bile almış hostesler. Anlayabiliyor musunuz, öyle ince bir özenle uçuşunuz renklendiriliyor. Size düşen tek şey, aşağıda biraz daha fazla para vermek o kadar.

Bir önceki uçuşumda ekonomik klas ile yolculuk yapmış ve fakir olduğumu anlamıştım, ne ilgi vardı arka koltukta ne de ilgilenen biri. Zaten o kalabalıkta muhtemelen hepimiz birer koyun gibi uykuya dalacak, uçak indikten sonra da, zincirlerinden kurtulan birer mahkum gibi, kemerlerimizi açıp uçaktan sessiz-sedasız inecektik. Başka seçenek yok standart biletliler için.

Anladığım bir başka nokta da, adam yerine konmak istiyorsanız hayatta, her zaman kesenin ağzını açmanız gerek. Hele hele sizi sınıflara bölen bir devlet hizmetinden faydalanacaksanız, aman dikkat. Yapacaksam en kalitelisini yapacağım diyenlerdenseniz, size önerim, uçakta arka koltuklara düşmeyin. Çünkü;

1) Hostesler sizi fark etmeyebilir, bu ilgisizlik yüzünden aç-susuz ve sinirli bir iniş yaparsınız. Biz bunu kendi aramızda; “Kıç üstü düşmek” diye nitelendiririz…

2) Uçak tuvaletlerine yakın olduğunuz için, tuvaleti kullanmaya gelen yolcular, çıkışta elinize bahşiş tutuşturabilir. Yeryüzündeki karizmanızın içine bilmem ne koyarsanız koyun ama, gökyüzünde kenefçi etiketi yemeniz ihtimal dahilinde olup, yine bunu kendi aramızda biz; “Boku bokuna infaz” diye nitelendiririz.

3) Uçakta içecek-yiyecek ikramından en son siz faydalanırsınız. Sıcak içecekler soğumuş, soğuk içecekler ısınmış durumda yetişir size. Tabi tuvalet kokusundan, sizde iştah kaldıysa, ıslatırsınız midenizi. Buna kendi aramızda henüz bir yakıştırma bulamadık, yakında birimiz arka koltukta uçak yolculuğu yapacak olursa muhakkak bu soruna da bir benzetme bulacağız.

4) İniş sırasında uçağın ön kapıları kullanıldığı için, en son siz inersiniz ve gelen yolcu salonuna, en son giren siz olursunuz. Varın artık nasıl bir duyguymuş kazık yemek siz tahmin edin…

Tüm bu yazdıklarımdan sonra sevgili Türk Hava Yolları’nın sorumluları kendine pay çıkarmış olabilir hatta itiraz da edebilir ama amacım, iki farklı sınıfın ruh halini yansıtmaktı. Busines classın son sıra koltuğu ile, ekonomik classın birinci sıra koltuğu, nasıl bir bariyerle birbirinden ayrılmış biliyor musunuz; Yeşil renkli-perde görevi gören sıradan bir bez parçası ile…

Öndeki kısımda size verilen hizmet ile arkadaki ilgisizliği bölen tek şey bu bez parçası. Cebinizden çıkan fazla parayla, bu sınıfa bilet kestiyseniz, bu incelik yüzünden içiniz rahat olamıyorsunuz. Çatallı-kaşıklı menünüzü bitirip, kürdanla dişlerinizi kurcalamaya başladığınız sırada, hemen bir arka koltuğunuzda (sizin aranızda bir bez parçası olduğu için kendisini göremiyorsunuz, sadece konuşmalardan anlıyorsunuz arkanızda bir insan olduğunu…), dili damağına yapışmış birilerinin varlığını hissetmeniz ve o yemeğin midenize oturması ihtimali an meselesi.

Son olarak, madem İstanbul’a uğradım oradan bir izlenimimi aktarmak istiyorum; Her devrin kendine göre bir giyim modası olduğu gibi bence, bir koku modası da var. Büyük bir şehre ilk adımımı attığımda, oradaki bayanların, sözleşmişçesine aynı kokudan sürünmeleri ile karşılaştım hep. Otobüsten veya uçaktan iner inmez başlıyor bu yansıma. Koridorlarda-telefon kulübelerinde-otobüs kuyruklarında ve kalabalık sokaklarda sanki hep aynı koku. Her gidişimde farklı bir kokuya eğilim (trendy) ile karşılaştığımdan böyle bir saptama yaptım. Hatta saçma belki ama, tüm bu kadınların aynı parfümeriden alış-veriş yaptığını bile düşünmüşümdür. Öyle bir dükkanın sahibi ne para kazanıyordur diye devam etmiştir o hayal…

Bu senenin giyimdeki modası ise tek kelimeyle, özetle, açıkça ve Türkçe; “DON DIŞARIDA !” .

Bu tür modaların da nasıl oluştuğu şüpheli. Ancak bildiğim bir şey var o da kızlar birbirinden çok etkileniyor. Bindikleri arabalarda, metrolarda, gemilerde, yemek yedikleri fast-foodlarda ve yürüdükleri sokaklarda, birbirini kesiyorlar !. Kim ne giymiş, neyi yakıştırmış. Hangi kesim pantolon, hangi boy etek, hangi tarz dövme, hangi boyutta küpe, hangi renk makyaj ürünü, tüm bu ortamlarda kendi kendine (spontan) belirleniyor. Bir de bakmışsınız, kızınız, Anadolu ateşi ile Amerika güneşini birleştiren kreasyonlarla evinizin salonunda cirit atıyor. Engelleyin bakalım engelleyebilecek misiniz…Dediğim gibi bu sene, donlar özgürlüğüne kavuşturulmuş durumda. Bunun için yapmanız gereken şey, giydiğiniz donu, göbek çukuruna kadar çekmek..Hatta bu konuda size yardımcı olabilecek tarzda üretiliyor bu donlar..Dükkandan içeri girip; “Don dışarıda modasına uygun don istiyorum” deyip paranızı ödeyeceksiniz, tamamdır… Giyilecek kot pantolonun da kemersiz olması önemle tavsiye edilmektedir. Aksi takdirde dikkatler kemerde düğümlenebilir, güzelim don ikinci plana itilebilir.

Trend, kreasyon derken lafı uzatıp, ayrıntılara daldım ama bu uzun konuyu, daha sonra tekrar tartışmak üzere kapatıyorum…

Kulağı, uçak yolculuğumun akibetine kabartan okuyuculara da son sözümü yazıp nokta koymak istiyorum; Bu yazının başlığını, THY’yi anımsatan bir kısaltmayla belirledim belki, ama, asıl amacım onları eleştirmek değil, kendimizi ortaya koymaktı.

Fazla parayla FIRST CLASS’a atlanabilen günümüzde, aramızda hala, şehirli-kravatlı-paralı MAGANDALARIN varlığını bilerek tedbiri elden bırakmamalı diye nasihat edersem, kızmazsınız değil mi?…

27/10/2003…..RİZE…

Not; Bu yazının hemen ardından Allah’tan mı benden mi işitti, THY yetkilileri bir basın açıklaması yaparak, ekonomik klas ile busines klası birbirinden ayıran “Perde”uygulamasını kaldıracağını belirtmiş. Bundan sonra, fazla para verenler, verdikleri paralarının tam karşılığını, daha uygun bir ortamda görebilecekler demek…02/11/2003-Sabah gazetesi.

1909 Toplam Görüntüleme 1 Bugün

Suat ACAR

Mart 1972’de Siirt'te doğdu. İlk-Orta-Lise öğrenimini burada bitirdikten sonra, 1990 yılında Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesini kazandı. Diyarbakır’da pratisyen doktor olarak çalıştıktan sonra Dicle Üniversitesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon A.B.D.’de ihtisasa başladı. 2003 yılında Fizik Tedavi uzmanı doktor olarak mezun oldu. Halen uzman doktor olarak görevini sürdürmektedir.

Bunları da sevebilirsiniz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir