BU TOPLUM AYNI ZOKAYI KAÇ KERE YUTAR?

Son günlerde duyduğumuz haberlerden artık beynimiz uyuştu… “Sayısı belirsiz miktarda muhtelif komutanlar bir araya gelmişler, darbe yapmayı konuşmuşlar planlamışlar, “cuma namazı sırasında büyük bir camiyi (Beyazıt ve Fatih Camii) bombalayalım”, birilerinin üstüne atalım demişler; kendi savaş uçağımızı düşürelim, Yunanistan’ın üstüne atalım demişler; bunu gizlice de yapmamışlar, aleni ve arşivlenen bir harp oyunu olarak yapmışlar; bu kadar plana ve aradan kaç cuma namazı geçmesine rağmen, 7 yıl boyunca bir şey yapmamışlar; bütün bunlar yaklaşık 7 yıl önce olmuş, bunca yıl kimsenin haberi olmamış, bir gün, böyle olayları en önce duyan, acar bir muhabir, bu olayın bir bavul dolusu belgesini ele geçirmiş de, çok şükür ülkemiz bu karanlık planın büyük tehlikelerinden (!) kurtulmuş…” Anladığımız bu…

Son zamanlarda çok sevilen bir yorum şablonu var, “böyleyse vahim, şöyleyse daha vahim”… Şimdi insanın içinden, “böyle planlar varsa vahim, bir gazete muhabirinden önce bu planlardan 7 yıl hiç kimsenin haberi olmamışsa daha vahim” (!) DEMEK GELİYOR…

Böyle durumlarda kasılarak büyük laflar etmek lazım aslında, hiç hukuktan anlamasan da bir kaç kanundan bahsetmek lazım, yargıyı rahat bırakalım (!) demek lazım, yargı bağımsızlığından filan söz etmek lazım, hatta bu vesileyle “bağımsızlık mı önemli, tarafsızlık mı önemli” diyerek bir tahterevalli kurup sallamak lazım, İCAT ÇIKARMAMAK LAZIM…

Acaba bizim uçağı biz düşürdükten sonra, bu uçağımızı Yunanistan’ın düşürdüğünü kim açıklayacaktı, Başbakanlık mı, Dışişleri Bakanlığı mı, Genel Kurmay Başkanlığı mı, Bir Kuvvet Komutanı mı, bir astsubay mı?.. Ama bu teferruatın çok önemi yok, belki bir gazetecinin bunu açıklaması planlanmıştır (!)…

Bütün bu iç sıkıcı haberler beni yıllar öncesine çocukluğuma götürdü… 1980 öncesi yıllardı… Ülkede kan gövdeyi götürüyor, kimse ne olduğunu, kimin yaptığını anlamıyor; herkes ülke nereye gidiyor diye endişe ediyordu (!)… İşte tam o günlerde alevilerin ve sünnilerin (güzel güzel) birlikte yaşadıkları Kahramanmaraş ve Çorum’da, birden bire bir kavga çıkmıştı…

Hatırlarım, Çorum’daki kavga, alevilerin daha yoğun olduğu bir mahalle ile sünnilerin daha yoğun olduğu bir mahallenin hemen hemen sınırında yeni yapılmış ve yeni yapıldığı için herkesçe bilinen (!) bir caminin (Alaattin Cami), “cuma namazı sırasında alevilerce bombalandığı” haberlerinin birden bire ve hızla şehirde yayılması sonucunda çıkmıştı. Hiç kimse, gidip bakalım camiye, “gerçekten bombalanmış mı” dememişti; hiç kimse, cuma namazı sırasında aleviler camiyi bombalamışsa, “ölü ve yaralılar nerde” dememişti; hiç kimse, “zaten bu camide ibadet edenlerin çoğu aleviler” dememişti; hatta bombalandığı söylenen Alaattin Camii’nin yakınında oturanlar bile bu caminin bombalandığına inanıyordu…

HİÇKİMSE HAKKINDA SORUŞTURMA AÇILMAMIŞTI… HİÇKİMSE TUTUKLANMAMIŞTI…

Ancak, Belki de hayatı boyunca camiye gitmemiş bazı “sünni kişiler”, “cuma namazında cami bombalandı” diye, “Allah’ın yardımına koşuyormuşcasına”, sadece alevi olduğu için, en yakınındaki, belki de birkaç gün önce düğünde beraber oldukları komşularına (!) saldırıvermişlerdi… Bu anlamsız kavgaya katılmayanları da “dinsizlik”le suçlamışlardı… Pir Sultan’ın hakkı vurgulayan bir dizesini bile bilmeyen, “insanı merkezileştiren” Hacı Bektaş Felsefesinden bir satır bile nasiplenmemiş bir kısım “alevi kişiler” ise, kendini savunmanın meşru sınırları içinde kalmak yerine, “yezitlere haddini bildirmenin fırsatını bulmuşçasına” amansız bir karşı saldırıya geçmişlerdi. Onlar da bu kavgaya katılmayanları “yezitlikle” suçlamışlardı…

ARTIK HALK ZOKAYI YUTMUŞTU…

Bundan sonra artık, “cuma namazı sırasında cami bombalanmış mıydı, bombalanmamış mıydı” bunun bir önemi de kalmamıştı… Çünkü artık her günkü kavganın sebebi, bir önceki gün yapılanlardı. Artık şehirde, “şu mahallede aleviler şu kadar sünniyi fırında yakmışlar, şu mahallede sünniler şu kadar aleviyi fırında yakmışlar” gibi haberler yayılıyor ve artık herkes birbirinden bir önceki günün intikamını almaya çalışıyordu… Hatta şehirde, “yukarıdaki sokakta barikat kurmuşlar, biz niye kurmuyoruz” gibi bir yarış başlamıştı… Barikat kuranlar da genellikle çocuklardı (!)… Benim de bir barikata bir boş salça kutusu koyup kaçmışlığım ve bu sebeple annemden sıkı bir dayak yemişliğim vardır (ELLERİNE SAĞLIK)…

O SIRALARDA SOKAKLARDA NE BİR POLİS, NE BİR ASKER GÖRÜLÜYORDU…

Bildiğim kadarıyla Kahramanmaraş’ta da “cuma namazı sırasında cami bombalanması” haberleri ile aynı süreç yaşanmıştı…

SONRA 12 EYLÜL 1980 DARBESİ OLDU…

SOKAKLAR ASKER VE POLİS DOLDU…

HERKES HAKKINDA SORUŞTURMA AÇILMIŞ, ŞEHİR HALKININ NEREDEYSE YARISI TUTUKLANMIŞTI…

HERKES BAKTI Kİ ALAATTİN CAMİİ BOMBALANMAMIŞTI…

Şu anda bir olay hakkında savcılık soruşturması devam ediyor… Kendisine suç işlendiğine dair belgeler ve bilgiler gelen (!) yargısal otoritelerin hiçbir şey yapmaması beklenecek değil…

Şüphesiz savcının ve savunmanın elinde bulunan verilere sahip olmayan hiç kimse hiçbir fikir beyan edemez… Etmemelidir (!) …

Ancak eskiden yaşananları hatırlamak yasak değil… “Cuma namazı sırasında cami bombalanacağının” planlandığı haberleri de beni çocukluğuma götürdü…

ACABA BU TOPLUM BU ZOKAYI KAÇ KERE YUTAR…

1155 Toplam Görüntüleme 1 Bugün

İsmet SAYHAN

Doçent Doktor. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun olduktan sonra, yüksek lisansını Konya Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Bölümünde, doktora çalışmalarını da Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Bölümünde tamamladı. Halen Ufuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ticaret Hukuku Anabilim Dalında görev yapmaktadır.

Bunları da sevebilirsiniz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir