EESTİ DE GEÇTİ…

Reval Görüşmeleri: 9 Haziran 1908 sabahı Finlandiya Körfezinde Baltık kıyısındaki Reval, bu günkü Estonya’nın başkenti Tallinn‘de İngiltere Kralı VII. Edward ile Rus Çarı Nikola bir araya geldiler. İngiltere ve Rusya, Almanya’ya karşı duydukları ortak korkudan dolayı aralarındaki sorunların bazılarını çözmeye çalışıyorlardı. İki hükümdarın katıldığı Reval görüşmesinde İran, Afgan hududu, Girit, Balkan demiryolları ve Makedonya gibi çeşitli konular masaya yatırıldı. Görüşmeler hakkında net bir açıklama yapılmaması “Osmanlı devletinin parçalanacağı düşüncesini” güçlendirdi. Jön Türkler, bu görüşmede Sultanın pasif politikasından dolayı imparatorluğun paylaşıldığı yönünde yoğun bir propagandaya başlamışlar ve bu propagandanın sonucunda İkinci Meşrutiyeti ilân ettirip, İkinci Abdülhamid dönemini resmen olmasa da fiilen sona erdirmişlerdi. (23 Temmuz 1908)

13 haziran 2013 sabahı, yani o mahut görüşmeden 105 yıl sonra, 30 vatan evladından oluşan grubumuz Tallinn’e bir dizi çalışma için uçarken, bu esamisi okunmaz şehrin tarihimizde ki talihsiz etkinliğini de merak ediyor değildik. Ne bu şehri ve karşısındaki Helsinki’yi 15. asırda kuran isveç kıralı Gustav nede 17. asırda bunlara birde St-Petersburg’u ilave ile İtalyan ve Alman mimarlara yeniden inşa ettiren Deli Petro buranın böyle bir misyonu yükleneceğini kuşkusuz bilememişlerdir.

İsli somon tuzsuz deniz…

Gördüğünüzü anlatın, yediğiniz içtiğiniz sizin olsun derler ya ben yiyip içtiğimizden de bahsedeyim müsaadenizle. Bizim uşaklar her köşeye Konya’nın etli ekmeğini, Antep’in baklavasını götürmüşler sorun yok. İste pişmiş ( beklemiş demek daha doğru) balıktan daha önce bir kez denemiştim pek ağız tadımı okşamamıştı, burada nedense hoşuma gitti. Sabah akşam isli somon iyi geldi; hem protein depoladım, takatsiz düşmedim hem de iki haftada iki okka zayıflayarak fitleştim. Su derseniz bal gibi ve bedava: şehir şebekesinden içiyorsunuz. Şehir içi ulaşım beleş, yalnız yeşil kartlılara. Yeşil kart dedimse ne ABD deki gibi nede bizdeki gibi değil. O şehir mukimi olduğunu gösteren çipli belge. Nüfusu az toprağı ve fırsatları çok bu ülke göç meraklısı, girişimci insanlarımız için iyi bir destinasyon gibime geliyor.

eestide_gecti_03

Eyüp Sabri ile Baltık deniz suyunu tattık tuz oranını anlayamadık, demek ki eser miktarda var. Denizin rengi de kara bir şey sevimsiz. Yüzmek için çok soğuktu; 100 kulaç kadar yüzdük, teberrüken o kadar. Açık havuzları yok ama adım başı kapalı spor merkezleri var, uzun kışlar yüzünden olsa gerek. Otelimize çok yakın bir tesise takıldık belli periyotta. Her tür imkan vardı, biz kuru mekanları pas geçip ıslak mekanlara geçtik: 4 katlı bir aqua park, saunalar, jakuziler ve muhteşem bir havuz. Fiyatları çok makuldü ( bizimki hariç). Seanslar 1,5 ve 2,5 saatlik düzenlenmiş: sporcular 0,50 €(avro) süre sınırı yok, 26 yaş altı 0,75 €- 1 € , yeşilkartlılar 2.25 – 3 € diğerlerine ( bizlere) ise 9.5 – 11.5 € gayet tabii ki abone olanlara çok daha ucuz. Kıyasladığınızda bizdeki fiyatlardan çok aşağı, hijyen konusunda ise çok yüksek standart.

eestide_gecti_04Ayrıca orada insanlar da halim selimler öyle batı Avrupalılar gibi tepeden bakıcı, istiskal edici değiller. Bu insanlar geçmişte kendilerini işgal etmişleri bile hayırla yad ediyorlar, bundandır ki aralarında nüfuslarının %6 sı olmasına rağmen İsveççeyi ikinci resmi dil olarak kullanıyorlar. 13. yy.da pagan dedelerini yenip birazda zorla kendilerini Hristiyanlaştıran Danimarkalılara da minnettarlar, ikinci bayrakları olarak Danimarka bayrağı başları üstünde. Rusları bile seviyorlar, şeytan KGB hariç. KGB deyince bu cümleden Rahmetli – Şehit Cahar Dudayev’e sevgi ve minnetleri pek çok. Ki  O “1989’da Estonya’da stratejik hava kuvvetleri filoları komutanlığında görev yaparken Baltık Ülkeleri’nde başlayan bağımsızlık hareketlerinin kuvvet kullanılarak bastırılması için Moskova’dan emir aldı. Ancak bu emri yerine getirmedi ve adı isyancı generale çıktı. Moskova bu itaatsizliği hazmedemedi ve Dudayev, ceza olarak askeri birliği ile birlikte Grozni’ye sürgüne gönderildi…” gördüğünüz gibi Reval bize uzak gibi olsa da köşe başlarında karşımıza çıkıyor.

Gözleri Fettan Güzel / Bize Şer Satan Güzel

“ KADRİ PARGI” levhasını görmek bize çok aşina geldi ve hemen koştuk oraya. Meğer Çariçe Katerina’ya ( hani Baltacı ile barış görüşmesi yaptığı iddia edilen hatun) Kadri diyorlarmış. Malum, Katerina kendisinden yaklaşık iki asır önce yaşamış, hemşehrisi Hürrem Sultanı bile sollamış, başarılı ve şanslı biri: Hürrem Haseki, Osmanlı tahtının gerçek yöneticisi olmasına rağmen hep kocasının arkasında kaldı ve mesela Padişahiye olarak tarihe geçemedi ama fettan Kadri öyle böyle tırmalayarak kocası Petro’dan sonra Çariçeliği kaptı ve tarihe geçti. İşte bu teyze oraya çok büyük bir orman( park) içine saray yaptırmış şimdilerde Başkanlık Ofisi olarak kullanılıyor. Saray dedimse o zamanlar şaşaalı imiştir muhakkak ancak günümüzde 5. Sınıf ilçe Hükümet Konaklarının yanında devede kulak kalır. Sarayların zamanlarında yönetsel binalar olduklarını süslü bir iki oda dışında kıymeti harbiyelerinin olmadığı malum; koskoca Osmanlının yönetildiği Topkapı Sarayının şimdikilerle kıyaslandığında çok mütevazi kaldığını unutmayalım.

eestide_gecti_02

Her ne kadar Macarlarla akraba olduklarını bilseler de Türklerle ve Atilla ile ilişkileri konusunda pek cahiller. Kayık yarışları onlarda çok popülermiş, bizde Eyüp S. Kartalla tesadüfen denk geldik bakın dediler: “ kayak yarışları”, baktık kayıklar yarışıyor. Bir günde “Alevi mezarlığı” gördük, çok sevindik bize ait bir tapu görmüş gibi olduk lakin sonra anladık ki o kasabanın adı vandra alevi. Eesti ( bu kendi dillerindeki isimleri) isminin dillerinde esen yer anlamına gelmesi de Eestice ile Türkçenin dansına bir örnek olarak sunulur. Bu kadar bir yakınlığı biz bulduk gerisi arz talep piyasasının işi.

Allah yar….

Bütün dükkanların önünde “ allahında” yazısını görünce bizim Allah’ımızla bir ilgisi olduğunu düşünerek Müslümanların bu ülkede çok olduklarına vehmetmiştik. Meğer o laf “ ucuzluk” demekmiş.

Bölgede yüzyıllardır hayatiyetini sürdüren, sevilen ve camileri olan tek Müslüman grup Kazan Tatarları. Altınordu bakiyesi olarak yaşıyorlar: Tallinn de ve Helsinki’de camileri ve iyice azalmış ancak diğer Müslümanlarca güçlendirilen cemaatleri var. Diyanette bir imam atamış, düzenleri iyi. Bu ramazan Allah yardımcıları olsun: yaklaşık 22 saat oruç tutacaklar. Hafif çekik gözleri olmasa açık sarışın ve renkli gözlerinden onları Eesti’lerden ayırt etmek imkânsız. Helsinki’de tanıştığımız Şamil’de öyleydi. Babası Finli kahraman: 2. Dünya savaşında Fin – Rus savaşında şehit düşmüş. Bu sarışınlaşma süreci ile alakalı birde merakım var: Finler 15 bin Somalili kardeşimizi oraya getirmişler; çoğu iyi tahsilli, rabıta da kendileriyle irtibat kurmuş, bazı siyahileri ellerinde sarışınlarla gezerken gördüm üç nesil sonra nasıl bir manzara görürüz. Kıvırcık saçlı sarışın mı yoksa Amerika da ki gibi açık siyahi insanlar mı? Merak işte.

Küçük Rusyacıklar…

Böyle öngörüler geliştirirken bir yanlış ön yargımı da izale ettim şöyle ki Rusların komünizmle birlikte ulusalcılıkta yaptıklarına inanırdım, özellikle Türki ülkelerde bu tür çabalarını da duyardık. Lakin Eesti de sanki böyle yapmamışlar gibime geldi. Şu an bile %30 a yakın Rus azınlık var eğer Moskova isteseydi küçük bir teşvikle( örneğin Eesti de votkayı ucuzlatmakla) yüzbinleri oraya yığar ve bir Rus devletçiğini gerçekleştirirdi. Kanımca bunu yapmamışlar. Komünizm ve onun dayandığı materyalizm konusunda ise çok net başarılı olmuşlar: toplumun %80 i ateist olmuş. AB fonlarını cömertçe kullanarak Kırıkları (kiliseleri) onarıp görkemleştiriyorlar ama cemaat konusunda biraz daha çalışmaları gerekiyor. Neyse ki yönetim şanslı: insanlar Millet Vekili maaşlarının ( 4 kişinin aylık geliri, yaklaşık 4.000 avro) yüksekliğini eleştiriyorlar da Allahtan: biz ateistlerden kesilen paraları Kırıklarınıza niye harcıyorsunuz diye takaza çıkarmıyorlar. Dedim ya bu insanlar halis munis. Sovyetler zamanında “verimli ve çok çalışkan örnek yoldaş”  madalyasını boşa almamışlar. Bol bol votka ve saku ( bira) tüketiyorlar epey ayyaşlar yani, her tarafta gıda marketlerinin en az iki misli çoklukta ve büyüklükte alkol mağazaları var. Fırsat bulurlarsa Antalya’ya, Bodrum’a gün görmeye gidiyorlar. Ben bunu da anlamakta zorlandım, yaz onlarda kısacık bir mevsim; beyaz geceler ve geçerken gülümseyen güneş, onu da sağda solda geçiriyorlar. Sonrada gidip soğuk, kara ve uzun kışlara katlanıyorlar ya da bir kısmı katlanamıyor ve intihar ediyor, maalesef intihar istatistikleri yüksek. Yazın memleketlerinde doyasıya yaşasalar da kışın gitseler oraya buraya diye düşünüyorum bilmem yanılıyor muyum?

İnce işler: Güzelliğin on par’etmez / Bu bendeki aşk olmasa

Gezmekten bahsedince bizlerde hafta sonları etrafı gezdik. Helsinkiden bâlâ’da bahsettim. Bazı yoldaşlar  Rusya’ya St. Petersburg’a gittiler, ben tembelliğimden gidemedim esasen bendeniz YAT projeleri uygulayan adamımdır ( Yaşam Alanında Tatil), izin alır, günlerce evden çıkmam, iyi bir şey değil tabi, işte vesile oldu da şu proje biraz gün yüzü gördük. Bir ara adını belleyemediğim bir ülkeye gittik: başşehri Riga. Giderken o yerle ilgili bilgi almak için interneti taradık, ekşi sözlükte bir entry vardı:” hayatımda gördüğüm en güzel ötesi kadınların nefes aldığı yer.” Buyurun yaklaşıma. Konusunun uzmanı 7 er kişi hem de olgun ve de yorgun abiler olarak olaya bir de bu açıdan nazar eyledik: yok efenim değil güzel ötesi güzelimsi’leri bile görmek zor. Bu entry’yi yapan arkadaşın yaşı 16 civarında olmalı, hatırlıyorum o yaşlarda bence de kızlar ikiye ayrılırdı: a- en güzel kızlar b- en güzel ötesi kızlar. Bilakis bu konuda Helsinki beni hayal kırıklığına uğrattı, ne kadar çok obez ve tipi kayık insan var bu güzide kuzey ülkesinde. Ancak her şeye rağmen yurdum insanına abartılı ve abazan nataşa muhabbetlerinin de tesiriyle olsa gerek komşunun tavuğu kaz görünüyor o kadar. Hülasa kendi insan kaynağımız olan güzel kızlarımıza haksızlık yapmayalım. Yok bana gavurdan gayrısı yar olmaz diyene de: yürü anca gidersin deriz.

Soğuk diyarlarda ısınma prosesleri…

Başka ince işlere de göz attık: hep merakımdı uzun ve çok soğuk kış ( – 25, – 30 C) masrafları ne kadardır diye. Kurumların bütçelerine baktığımızda hepsini ısınmaya harcasanız yetmeyecek oranda. Anladık ki ısınmaya çok az harcıyorlar. İnşaat alanlarında demirden çok köpük, strafor yığınları var. İç – dış her yere aşırı yalıtım uyguluyorlar sonuç bedavaya yakın ısınıyorlar. Birde Adana’yı düşündüm, bu malzemeler burada üretiliyor, üretici 36 ülkeye pazarladığını övünerek anlatıyor, peki bu şehirde satıyor mu? Hayır. Niye: burası sıcak memleket. Oysa TEDAŞ Müdürü yazın elektrik temininde güçlükler yaşandığından bahsediyor, kışa göre üç misli tüketim artıyormuş. Ne mühendis ne müteahhit nede ustalar farkında olayın. Vatandaşsa faturaya baktıkça kızıyor ama kendine değil. Çok yalıtımlı diye reklamı yapılmış iddialı bir dairede oturuyorum şu an: hava sıcaklığı anlık hissediliyor içeride, birde akşamları alttaki komşunun telefonunun çalmaması için dua ediyorum. Hele yan komşuya okumuş misafirleri gelirse sabaha kadar vatanı kurtarmalarına bizde katılıyoruz interaktif. Yani ne ses ne ısı yalıtımı hak getire. Adam laminat parkenin altına incecik köpük sermiş öylece yalıttığını sanıyor. Asmolen biriket atıyor kat aralarına, neymiş: aradaki hava yalıtırmış. Geç ustam bu hikâyeleri. Koy kardeşim içerilere 15 cm. Kat arasına 20 cm. dışarılara 30 cm. sıkıştırılmış strafor görelim yalıtımı. Yap dik çatı su sızıp durmasın yaz kış. Göğü ısıtmaya ya da soğutmaya çalışıyoruz nedense. Kuzey ülkelerinde tek gıpta ettiğim husus bu yalıtım işi oldu.

Gezelim görelim, dünya kimseye kalmaz! Darısı tüm dostlara, tekrarı bizlere.

Ali Taşkın Balaban ( Temmuz, 2013 Adana – Sarıçam) alibalaban@gmail.com

 

NOT:

Tallinn usulü limonlu su: Limonları yıkıyorsunuz, kabuğuyla birlikte 2-3mm yuvarlak kesiyorsunuz bunları sürahiye atıyorsunuz ( bir dal nanede atabilirsiniz) üç beş dakika sonra afiyetle içiyorsunuz. Ben her iftarda hazırlıyorum, tiryakisi oldum.

1214 Toplam Görüntüleme 1 Bugün

Ali Taşkın BALABAN

1958 yılında Eskişehir’de doğdu. Ankara Ü. S. B. F'ni bitirdi. Yurdun çeşitli yerlerinde memur olarak çalıştı. Antalyada ikamet etmektedir.. * Facebook Sayfamızı Beğenebilirsiniz: buradan abone olabilirsiniz ve yazılarımızı kolayca takip edebilirsiniz. * Yazıların üstündeki benim adımı tıkladığınızda benim tüm yazılarımı içeren 5 - 6 sayfalık menü açılır oradan istediğinizi tıklayarak okuyabilirsiniz. Yorumlar vasıtası ilede yüksek fikirlerinizi iletebilirsiniz. Lütfedip okuduğunuz için teşekkürler.

Bunları da sevebilirsiniz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir