BETERİN BETERİ VARMIŞ!

Geçen yazımda Malezya’da konser vermeye hazırlanan genç, güzel Kanadalı bir rock yıldızı olan Avril Lavigne’in başına gelenleri anlatmıştım…

Ülkemizde konser vermesi için de davet etmiştim. Davetim hala geçerli! Bir iki organizatörle de görüşmeyi planlıyorum bu arada!

Malezya’da sanatçı olmak zor zanaat demiştim yazımda…

Evet, “Malezya’da sanatçı olmak”, “kadın sanatçı olmak” ya da ya da hadi kıvırmayalım ya işin özü şu ki; o ülkede “kadın olmak” dayanılmaz bir ağırlık!

Ama ben yine de Malezyalı yetkililerden özür diliyorum! Zaten bir iki gün önce Malezya Kültür Bakanlığından Avril kızımızın konserine de vize çıkmış!

Özür katmerlendi yani!..

Aman sakın sakın! Yanlış anlamayın valla korkumdan falan değil bu çabam!… Söylediklerimin kapı gibi de arkasındayım! Ama biraz haksızlık etmişim galiba onlara!

Beterin beteri varmış meğerse…

Niye mi?

Geçtiğimiz günlerde Vatan Gazetesi’nin manşetteki haberini görünce hemen bu duyguya kapıldım! Ve yüreğim sıkıştı yine…

Başlık aynen şöyle:

“Bir tutam saç İran’ı karıştırdı”…

Kadının saçı üzerine oynanan yeni bir senaryo daha! İçim kaldırmıyor artık! Yeterrrrrrrrrrrrrrr diye avazım çıktığı kadar haykırmak istiyorum.

Komşumuz İran’da bir “kadın” sanatçının yaşadığı dram!

İran sinemasının en parlak oyuncularından biri olarak gösterilen 25 yaşındaki “kadın” oyuncu Gülşifte Farahani’nin İran’dan çıkışı yasaklanmış!

Sebep?

Gülşifte çok ama çok büyük bir suç işlemiş dostlar!

Molla rejimi haklı yani!

Suç delili de ortada! Ceza vermeyip ne yapacaklardı ki!

Efendim ne yapmış bu güzel İranlı genç sanatçı?

Yönetmenliğini Ridley Scott’ın yaptığı ve başrollerini Leonardo Di Caprio ile Russell Crowe gibi ünlü oyuncuların paylaştığı “Body of Lies”-Yalancılar adlı filmde oynamış…Hem de bu rolüyle İran’da yaşayıp ilk kez bir Hollywood filminde oynayan kadın oyuncu sıfatını da kazanmış…

İranlı ünlü aktör ve yönetmen Behzad Farahani’nin kızı olan 25 yaşındaki Gülşifte Farahani, altı yaşından beri oyunculuk yapıyormuş. İranlı yönetmen Bahman Gubadi’nin “Half Moon” adlı filminde sergilediği oyunculukla 2006 Uluslararası San Sebastian Film Festivali’nde Altın İstiridye ödülünü kazanmış ve adını tüm dünyaya duyurmuş…

Her şey güzel dimi! Eee suç nerde?

Sıkı durun filmde bu kızımızın saçı gözükünce ülkesindeki molla rejiminin gazabına uğramış ve ülke dışına çıkması yasaklanmış! Molla rejimi bu öyle sıfata mıfata bakmaz! Ne yaptığı, nasıl başarı kazandığı falan önemli değil!

Önemli olan kadının saçının telinin bile gözükmemesi!

Çünkü İran kurallarına göre Gülşifte’nin bütün sahnelerinde çarşaflı olması gerekiyormuş! Ancak internette yayınlanan fragman görüntülerinde İranlı oyuncunun çarşafsız ve başı açık bir halde görünmesi o koskoca İran’da deprem etkisi yaratmış! İran basını duruma büyük tepki gösterirken, yeni bir film anlaşması için ABD’ye gitmeye hazırlanan Gülşifte kızımızı Tahran Havaalanı’ndaki polisler geri çevirmiş… Çünküüüü Kültür ve İslami Yaşam Tarzını Koruma Bakanlığı sanatçıya yurtdışına çıkış yasağı koymuş!

Bakanlığın adına bakar mısınız lütfen; “KÜLTÜR VE İSLAMİ YAŞAM TARZINI KORUMA BAKANLIĞI”!

İran’da oyuncuların yabancı şirketlerle çalışacaklarsa eğer önce oynayacakları senaryonun İslami kurallara uygun olup olmadığı konusunda bu söz konusu bakanlıktan onay almaları gerekiyormuş!!!

İran’da oyuncuların ulemaların belirlediği dini yaşam tarzına aykırı rollerde yer alması yasak!

Gülşifte Farahani “her şeye rağmen” “sınırlı sorumlu” oyunculuk yaparken bir karede saçının telini gösterdiği için bu cezayı çoktan hak etmiş!!!!!!

Halbuki Gülşifte’nin “kadınlığını bilip” dizini kırıp evinde oturması gerekiyordu!

Şimdi durduk yerde bu olay İran rejimini aklımıza getirdi yine ya!

Halbuki biliyorsunuz geçtiğimiz günlerde bu ülkenin Cumhurbaşkanı Ahmedinecad ülkemize “anlamlı”, “ironilerle dolu” ve adı “çalışma ziyareti” olarak nitelenen bir ziyaret gerçekleştirmişti! Ankara’daki ziyaret protokolü! ilgisini çekmediğinden Ankara’da gösteremediğimiz konukseverliğimizi İstanbul’da göstermiştik kendisine! Ya da onun anlatımıyla “ziyareti iş ziyaretiydi. Ve Türk yetkililer bu mevsimde İstanbul’da oldukları için İstanbul’daydı. Diğerleri yan konulardı!” Heyecanla karşılaşmıştık konuğumuzu! Medyanın ve aralarında yabancı gazetelerin de bulunduğu ağır dokundurmalarla ve yoğun bir ilgi ile!

Konuksever bir ülkeyiz biz çünkü! Aksi bize yakışmazdı ve İstanbul’da trafiğini bile ona göre ayarlamıştık! Şaşırmış ve gülerek özür dilemişti İstanbul halkından! Kendisinin büyük bir açık gönüllükle “siyasi” dediği, resmi açıklamayla “takiben ayrılacağı” duyurulan Sultanahmet Camii’ndeki Cuma namazında da yığınlarla vatandaşımız ellerine sarılmış, yüz sürmüştü! Hatta bazı kadın yazarlarımız bu ilginin altında yatan nedenin konuk Cumhurbaşkanının yoksul ve mütevazi görüntüsünün olduğunu ilan etmişlerdi!

Türk halkını “mümin ve vatansever bir halk” olarak niteleyerek “Türkiye ve İran kültürel açıdan çok yakın ve aralarında çok benzerlik var” diyen konuk cumhurbaşkanını tüm dış etkenlere rağmen bağrımıza basmışken!

Şimdi o sempatik, mütevazi, fikri ve zikri ortada, takiyesiz sıradan bir İran vatandaşı görünümüyle herkesi etkilemişken İran Cumhurbaşkanı!..

İçimdeki tüm korkularıma rağmen İran’a karşı bir sıcaklık hissetmişken!

Bu haber de nereden çıktı şimdi…

Tüm korkularımı, hassasiyetlerimi yeniden harekete geçirdiniz!

Olmuyor gazeteci arkadaşlar olmuyor! Lütfen ya! Bizi böyle şeyleri haber yaparak haberdar etmeyin!

Korkutucu olan ne İran, ne orda var olan rejim! Suçlu her zaman olduğu gibi medya!

Lütfen uyutun bizi masallarla! Ve biz gözlerimizi kapatarak yaşamımıza devam edebildiğimiz kadar edelim!

Şeriat hükümlerini içeren rejimlerde “kadına nefes almak bile yasak”ken…

Oralarda kadın olmak mücadele etmeyi, insanca yaşamak için direnmeyi çağrıştırıyorken…

Hele kadın üzerindeki bu ağırlığı İslamiyet üzerinden yapanlara kafa atmayı bu kadar yürekten isterken…

Güzel dinimizi bu işlere alet edenlere yüreğim, bedenim isyan ederken…

Bu çağdışı yaklaşımlar nedeniyle dinden imandan soğumamak için acaip çaba harcarken…

İran’dı, Malezya’ydı, Suudi Arabistan’dı derken!

Korkutmayın beni Allah aşkına!

Böyle sorgulamalar yaptırmayın bana!

Beterin de beteri var deyip; sıtmayı gösterip ölüme razı ettirmeyin beni!

Yüreğimi de daraltmayın lütfen!

Kadınım ve çağdaş, laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinin vatandaşı olmakla gurur duyuyorum… Sonsuza kadar da güzel ülkemin bu değerleriyle kadınıyla erkeğiyle tüm zenginlikleriyle bir bütün olarak yaşamasını istiyorum…

beterin_beteri_varmis-1

1392 Toplam Görüntüleme 1 Bugün

Nesrin SEVİMLİ

1968 tarihinde Isparta’da doğdu. 1989 yılında Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Bölümünden mezun oldu. Basın ve Halkla İlişkiler Danışmanı olarak kamu ve özel sektörde deneyim kazandı. Halen “Sektörel Stratejik İletişim Danışmanlığı” yapan NeSS İletişim'in Genel Koordinatörü. “Canının istediği gibi” yazmayı seviyor ve keyif alacağınızı umuyor…

Bunları da sevebilirsiniz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir