THY VE YOLA GETİREN AŞKLAR

Bir uçak seyahatinin aklımda kalan anılarını dizdiğim bir yazı.

Yani yine sözü ve müziği bana ait bir eseri hazırladım, ilginize sunuyorum.

Beyoğlu’nda gezinirken, tespitlerimi unutmamak için yaptığım gibi, cep telefonuma kaydettiğim bir mesajı tüm tanıdıklarıma yollayıp, “nabız yoklamak” geçti içimden. Daha sonra, bir arkadaşımın başından geçen bir olayı hatırlayıp kendi kendime güldüm.

Tuncay, internetten tanıştığı ama yüzünü görmediği bir bayanla İstanbul’da, Beyoğlu İstiklal caddesinin girişindeki Burger King’de buluşmayı kararlaştırır. Doğanın gereği erkek tarafı (İngilizler bu duruma uygun bir kelime türetmişler-victim-, bizim dildeki karşılığını hemen not edeyim; KURBAN…Belki de MAĞDUR daha uygun düşer..) randevu yerine erkenden gelip, kapıya yakın bir masada yerini alır. Binlerce değişik fikir-his-korku vesaire ile boğuşan arkadaşımız, vaktin erken olmasını fırsat bilerek, farklı bir eylemde bulunmayı akıl eder; Bana, Yakup’a ve Ayhan’a, aynı anda aynı mesajı yollar. Mesaj şöyledir;

“Sevgili arkadaşlar; Az sonra internetten tanıştığım bir bayanla buluşacağım. Allah’ını seven, daha önce görmediği bir bayanın güzel olması için yapılan bir duayı biliyorsa ne olur benim için 3 kez okusun. Bana şans dileyin. Selamlar…”

Arkadaşımın düştüğü telaşı tahmin etmek zor olmadı tabi. Kendisine yönelik temennilerimi içimden geçirirken, bir yandan şeytan da içime fesat düşürücü cümleler yolluyordu; “Oğlum Tuncay maalesef sen b… yedin!”
Tuncay’ın, aylardır üzerinde çalıştığı bu konuda başarılı olmasını, tatmin edici bir sonuç almasını ve dahi mutlu olacağı bir ilişki yaşamasını elbette can-ı gönülden istiyordum. Fakat içimdeki kötümserlik duygusu ağır basıyordu nedense!

Hatta Sezen Aksu’nun şarkısını dinliyordum çok uygun düştü bu olaya ; ”İstanbul İstanbul olalı- Hiç görmedi böyle keder….”

Karşısına sanal ortamda çıkan, daha sonra sesini duyduğu, kişisel özelliklerini, hobilerini, kültürel düzeyini hatta köpeğinin adını ezberlemiş Tuncay, ötekiler gibi, heyecan içinde beklemeye başlamış şu “Masal Prensesi”ni..

Harcadığı bunca emeğin karşılığı ne mi oldu dersiniz?

Arapça’dan vereyim yanıtını, çünkü yukarıda İngilizcesini, Türkçesini yazmıştım, şimdi de jetonu geç düşenler için Arapça versiyonuyla özetleyeceğim halini; “BEYT-ÜL HARAP”..Yani evi yıkılmış anlamında. Gönlüm isterdi ki kalbi kırılmasaydı, hevesi kısılmasaydı ve alnı açık gezebilseydi.

Başına gelenleri kendisi daha sonra; “Dersimi Aldım” diye nitelese de aslında hiç de öyle olmadığını zamanla gözlemledik, orası ayrı bir yazının konusu…

Fast-food mekanında ters-food dışarı can havliyle atlamasıyla, kendini bir birahaneye atması bir olmuş. Zavallı sanırım uzun bir müddet KADIN görmek istememiş olacak ki, kendini “tecrit” etmiş. Garibimin yüzünde anlamsız bir hüzün, elinde bira, barda sus-pus oturmuş…

Halini adım adım ve sindire sindire anlattığım ama aslında tek cümleyle, şeytanımın teşhis ettiği vaziyette, avaz avaz caddeleri gezen Tuncay’ın, son mesajını da ekledikten sonra ana konuya dönmek istiyorum.

“Dikkat, dikkat. Birinizin yine bedduası tuttu, çünkü az önce büyük bir ümitle beklediğim bayanla oturduk. Fakat beni görmesi olanaksızdı kördü. Bir de yanında getirdiği köpeği ilk buluşmada çok haşin davranıp beni ısırdı. Tuvalete gitme bahanesiyle olay yerinden tüydüm. Numaramı da değiştiriyorum artık yeni numaramdan ulaşın. Sevgilerimle. Tuncay.”

Bu yazıda hep cep mesajlarına yer verdiğimi fark ettim, meğer yazının başında, tartışmak-paylaşmak üzere cep telefonuma kayıtlı bir mesajı yazmayı tasarlamıştım. Nabız yoklaması amacıyla hani…

Bunu yazmaktan muradım, bir yönüyle aslında benim de o kalabalığa bakış açımı, yer aldığım evrende duruşuma dair hissiyatımı paylaşmak. Belki bir çok okuyanın da tasdik edeceği türden, o an içimizden geçirdiğimiz, derinlemesine, sızıntı şeklinde ruhlarımızdan sessizce ve kendi halinde geçip, uysal bir kedi hızında da ruhumuzu terk eden bu hisleri, yakaladığım yerde yazıya dökmüşken, bu satırlar aracılığıyla da paylaşmayı amaçladım.

Büyük ihtimalle, yazıya döktüğüm ve şimdi yazacağım düşünceye-tespite başını sallayarak onay verenlerin sayısı az olacaktır. Çünkü toplumsal beynimizin yavaş yavaş afyonlanması ile beraber, millet olarak kapitalizmin kolları altında gitgide sıkıştığımız ve bu baskıdan kurtulmak için bazı değerlerimizden feragat etme noktasına geldiğimiz bu günlerde karın doyurmayan cümleler olarak kabul edilebilir. Ben yine de yazacağım. İşim bu! Nisan 2004 tarihli, İstanbul menşeli cep mesaj da bu;

“Buradaki kalabalığın içindeki insanların çoğu; ÇIKIYOR…Evet, kısacık yaşamlarında hissettikleri boşluğu bir yenisiyle doldurmak için, topluca YOLDAN ÇIKIYOR…”

İnsaflı davranıp; samimi duygularla ve iyi niyetle bu yola çıkanları YOLDAN ÇIKANLAR gurubundan çıkartacak olursak; kalabalıktaki birlikteliklerdeki sahteciliğe karşı yüreklilikle isyan bayrağımı sallıyorum!
Emek isteyen eylemlere karşı milletçe üşengeç olduğumuzdan, AŞK gibi yürek işçiliği gerektiren olayları da fast-food cinsinden çabuk ve tadını alamadan tüketme alışkanlığı kazanmamızın bir sebebi olarak gördüğüm bu olayı, kendi zaviyemden neden YOLDAN ÇIKMA olarak değerlendirdiğim anlaşılmıştır umarım.

Konunun aşka, aşkın yaşanma yöntemlerine geldiği bu sırada beni yine bir gülme tuttu da, sebep, bu ana tam denk gelen bir Tuncay mesajı.

Hep yazılarımı, özlü sözlerle bitirme alışkanlığımı bir yana bırakıp, bu yazımı az önce Tuncay’dan gelen cep mesajı ile yorum katmadan bitiriyorum. Aklını başına devşirmemiş bir gencin arayışlarının, dinmeyen merak dürtüsünün başına daha neler açabileceğini varın siz tahmin edin…

“Üstad Gıno’ya selam. Beyoğlu Aznavour Pasajında yeni bir skandal buluşma yaptım. Sonuç yine hüsran. Bu seferki 120 kilo ağırlığındaydı. Oturduğumuz masadan kaçtım, bana yetişemedi. Şu an en yakın Turkcell bayisine gidiyorum. Artık bu numaradan arama. Tuncay.”

YOLA GETİREN AŞK DOLU GÜNLER DİLEĞİMLE

1936 Toplam Görüntüleme 2 Bugün

Suat ACAR

Mart 1972’de Siirt'te doğdu. İlk-Orta-Lise öğrenimini burada bitirdikten sonra, 1990 yılında Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesini kazandı. Diyarbakır’da pratisyen doktor olarak çalıştıktan sonra Dicle Üniversitesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon A.B.D.’de ihtisasa başladı. 2003 yılında Fizik Tedavi uzmanı doktor olarak mezun oldu. Halen uzman doktor olarak görevini sürdürmektedir.

Bunları da sevebilirsiniz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir