DOĞUM GÜNÜM

Bu anlatıdaki her şey; yeni bir yıla yeni bir zaman dilimine girmeyi kabullenemeyen, kendini zamanın üstünde gören asi ruhumu gammazlamak için kayıt altına alınmıştır. Bir nevi, yıllarca ahenkle aynı uhrevi maceralara nice sayısı kez beraber katılmış ruh ve bedenin, görülenin ve bilinenin uzağında yaptıkları yolculukların deşifreme metinleridir. Beden, kendi ruhuna bu gece ihanet etti de diyebiliriz. Yine de bir şeylerin eksik anlatıldığına hepimiz şahit olacağız. Bir varlığa bürünüp anlattı ben dinledim ve yazdım. Tarih önünde, kendi ruhuna isyan etmiş bir fani bedenin ifadelerinin tutanağıdır aynı zamanda.

Yarınlara bırakılmayacak kadar hususi, vurdumduymazlıkla geçiştiremeyeceğim kadar tanıdık ve anlık ve de en önemlisi uzaklardan aşağılara inip yere düşen kar taneleri kadar gizemli fikirlerin sağanağı altında, ilhamın Türkçe tercümanlığını yapıyorum şimdi yine.

Gündelik eylemlerde rengini-kokusunu-şeklini ucundan da olsa hissedebildiğimiz, kendini bir tablonun veya bir şarkının melodisinin sırlı arka planında gizleyen, geceleri ansızın aklımızın bir ucunda beliren, bizi ruhumuzla ayıran, ruhumuzu sonsuzluğa uçurup bedenimizi yalnızlıkla yoran ve en sonunda bir köşede kıstırıp doğum sancısı çektiren bir güç o. Bizimle yaşayıp gücünü kestiremediğimiz bizden biri sanki. Tanıdık ama büyülü.

Aslında bilinci de teslim alan, zamanın perdesini yırtacak kadar güçlü bu gücü tanımlayabilmemin olanaksızlığını görüyorum.

Varsayın ki ben, yaşayanlar içinde en cesuru olarak gece sanrılarımı yarıda kesip bilinç dediğim farkındalıkla sıcağı sıcağına ruhumun uçurulduğu yeri resmetmeye çalıştım.

Karanlıkta kendi kendime boşluklarda suçlu arıyorken ve ortada gerçek bir suçlu yok iken, şimdiki zamanın tutanağından arta kalanlar; çarpıntıyla atan bir yürek, silik ama tedirgin hatıralarla soyutu somuta çevirmeye yatkın bir bilinç ve yine bir avuç kelimeyle o gizemli keşiften dönen ruhun aynası akıl. Görünen o ki, yargılanacak bir suç da yok ortada. Tarife benzeyen itiraf devam ediyor;

Yaşanmış hatıraları hiç de bayatlamadan karşımıza çıkaran, çocukluğumuzla beraber içimizde yaşayan, ancak ölümden sonra nereye gideceğini bilemediğimiz bu sihirli gücü hangi isimle tanımlıyorsak, bedenen gitmediğimiz yerleri (hayal yakıtıyla) gözlerimizin önüne seren veya tatmadığımız hisleri ruh-beden hamurundan ölçekler kopararak, anlaşılabilir bir kıvama gelecek derecede pişirip onları anlatacak cismaniyete büründüren gücü de aynı tanıma sokmak gerekir. İşte suçlu da yok, şikayet de yok. Aksine memnuniyet ve hatta teslimiyet var. Şimdi de iltifata buyurun;

Sanılır ki, şiir bu uzak yolculukların tek esiridir. Hayır aslında “Bizi bir yerlere götüren her şey” o gidilen ve aslında tam da tarif edilemeyen uzak bir alemin tarifine, özlemine, isyanına duyulan istencin tezahürüdür. O yüzden fırçanın tabloya, kelimenin şiire, notanın şarkıya bağlandığı anda o gizemli ilişki başlar ve ne koparabildiyse, (O anda adeta ruh kör, beden de o köre yol gösteren refakatçi gibi) fani, yapıtına ruhundan bir parça koyar. Yürekten yazılan bir şiir o yüzden önceki şiirlerine benzemez şairin. Bir gece yarısı yataktan fırlayarak bestelenen bir şarkı, bir bestekarın en değerli yapıtıdır. Ruhun kendi rüyalarını anlatış biçimidir sanat bu yüzden. Ertesi günü yoktur bunun. İlham perdesiyle açılır rüya, günü terk eder zaman ve tarifi zor bir yolculuk, bir sanat yapıtının doğumuyla kapanır. Ben biliyordum ki, en değerli şey yaşamın kendisi ve her şey onu anlatmaya koşar. Bu koşunun galibi sanatçılar olacaksa, bütün iltifatı onlar hak ediyor.

Kelimelerin sırtına binerek ifade etmeye çalıştığım, çekiştire çekiştire karşınıza paragraflarla ortaya sermeye çalıştığım şey, belki karma bir ruh halinin deşifre metinleridir. Ama yazmaya başladığımdan beri, ilk gençlik yıllarında şiirler ardından şimdi makaleler-öyküler hep beni, yaşamın derinliğine götürdü. Ve şimdi tutsaklıktan kurtulup kaçmaya çalışan ama kendini uzaysal bir boşlukta çaresiz ve yalnız hisseden bir varlık olarak, belki duyan biri olur diye haykırıyorum. En yakınımda akıl-hızır acil ekibinin başı. Ve erken teşhis hayat kurtarıyor; Sancısız bir doğumla bir şiir daha doğuyor dünyaya. Kelimeleri alımlı, anlatımı usturuplu, insanı içine çekiveren ama sadeliğiyle uslu bir şiir. Şiirin yavrusu, resmin kuzusu, şarkının ufağı olmaz ama bu şirinliği buna yakıştırabilirim çünkü o benim eserim.

Işığa baktım ve şimdiki zamana döndüm. Şiir bir tarafta, mevzu bir tarafta. Aklım bir tarafta, aklımda kalanlar bir tarafta. Oysa tüm cephelerimle yaşamın içindeyim. Yarını yaşayacak bu bedenin geçmişi, soyunduğu kadar soyundu ama bir türlü silemedi anılarını. Ve işte bir yazının kaderi, eski bir sanrıda yazılan bir şiirin nidasıyla noktalanıyor;

Ola ki siz de bu duygu sağanağına, savunmasız ve ansızın yakalandıysanız yapayalnız benim gibi; bir işaret fişeği çakın sonsuzlukta. Dili çığlık olan, şiiri rüya olan bu dehşet alemin yolcularından biri tanır da sırtınızı sıvazlar belki. Döndüğünüzde anlarsınız ki, zamanın terazisinde hissettiklerinizin şifresi, önceki durumunuzun çok uzağında bir yerdedir. Ama siz yine de kelimelerin gücüne inanın; gözlerinizi yumun ve iç dünyanızın duvarlarında sürekli akan melodiyi yakalamaya çalışın.

İç huzurunuzun dünya saadetine erişmesi elinizde.

Ya zindan geceler ya güneşli günler. Seçim sizin (mi acaba?)

Not; Bir şiir daha doğdu demiştim. İsmi de şimdi konuyor. Bu tatlı doğuma en yakışan isim bulundu bile sıkı durun şiirin adı; Doğum Günüm

“Ben toplamda sıfır
Çarpımda bir
Etkisiz eleman yaşamla bir
Eşitliğin diğer tarafına geçmez adım…”

1788 Toplam Görüntüleme 1 Bugün

Suat ACAR

Mart 1972’de Siirt'te doğdu. İlk-Orta-Lise öğrenimini burada bitirdikten sonra, 1990 yılında Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesini kazandı. Diyarbakır’da pratisyen doktor olarak çalıştıktan sonra Dicle Üniversitesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon A.B.D.’de ihtisasa başladı. 2003 yılında Fizik Tedavi uzmanı doktor olarak mezun oldu. Halen uzman doktor olarak görevini sürdürmektedir.

Bunları da sevebilirsiniz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir