ALLAH’IM -2-

Az önce, dondurma kutuları ve soğan kabukları arasında ebedi istirahtagahına yolladığım malum kitabın cenaze merasimin ardından yeniden klavyenin başındayım.

Önceki yazıda belirttiğim gibi, elimde iki belgeyle odaya girmiş ve sevgilim olarak gördüğüm kitaplarıma, ihanet ediyormuş hissi içinde yazmaya başlamıştım. Yeni bir deneme yazısı ile bunu serileştirmeyi uygun bularak şimdi ikinci belgeye değinmek üzere ikinci deneme yazısına başlıyorum.

Belge, Sabah gazetesinden kupür haline getirdiğim haber. Olduğu yerden makasla kesip gazeteyi de hırpalamayarak katlarsan, kestiğin nesne KUPÜR, katladığın gazete ise GİPÜR oluyor. Gazeteyi bulmacaların olduğu yere, kanepenin altına, o meşhur kupürü de koltuğumun altına alarak girdiğim odada şimdi barış içinde rahat rahat yazabiliyorum, Şükürler olsun.

“Kadınları Tavlamanın Bilimsel İncelikleri”; O kupürün içinde değinilen haber buydu. Clive Webb adında bir İngiliz’in kaleme aldığı; ”Kadınları Nasıl Etkileyeceksiniz” adlı kitabın tanıtımı yapılmakta.

43 yaşında olan ve belirlediği taktiklerle bu güne kadar 800 kadınla birlikte olduğunu iddia eden müellif (-kitabın yazarı-) herif, kel olduğunu da övünç listesine ekleyerek yaşadıklarından edindiği deneyimlerini dünya erkekleriyle paylaşmak için bu kitabı bastırmış.

Hedefe nasıl kilitleneceğini, nasıl başarılı olunabileceğini (Hedef; kadın, Başarı; Seks yapmak olarak kabul ediliyor) anlatıyor. Tercüme eden gazete muhabiri de biz Türklerin istifadesine sunuyor.

İşte özet püf noktaları; Kadınları etkilemek için gözlerine bakın! Bakışın! Kesişin! Baktığınız kadın size 10 saniye içinde ikinci kez baktıysa, ilk adımı başarıyla geçtiniz demektir. Aldığınız olumlu sinyallerle cesaretinizi toplayıp yanına gidip tanışma faslını başlatmanız gerekiyor. Kısa ve etkili cümleler kurup kısık sesle (Ve Julio İglesias gülümsemesi katarak) mümkünse kadının sol kulağına konuşun. Asla soru sorarak başlamayın, kadınların mantığına değil, duygularına yönelik saldırı yapmaktasınız çünkü.

Bu ana kadar bir aksilik yaşanmadıysa, tanışma olur ve el sıkma faslı yaşanır. O anda kadının avuç içi ile temas çok önemli diyor herif-müellif. Yalandan kaçının diyor. Aman ha. İleride bir yalanınızı ortaya çıkarırsa sevinciniz kursağınızda kalır diyor. Belki İngilizcede kursak kelimesi insanlığın hizmetine bu maksatla sunulmuş değil, bunu ben doğaçladım, hoşgörünüze sığınıyorum. Coştum herhalde.

İyi bir çapkın, aldığı sinyallere göre hareket edip amacına adım adım yaklaşmalı diyor; Size sıcak davranıyor mu, şaşkın mı, tuvalete gidip makyajını tazeliyor mu..

Bre Clive kardeş! Türkiye’de bu sinyaller pek işlemiyor bilesin. Şu noktada kişisel yorumu eklemek için söze girdim kusura bakma.

Bir barda yalnız oturup demlenen bir bayana yanaşmak kimin haddine. Hadi gidip konuştun, elindeki kadehi kafana fırlatması ihtimaline karşı ne gibi tedbirler almak gerek bunlar da ciddi konular kardeşim. Türk kadınını sizinkiler gibi “Cool” mu zannedersin kel kafa?

Üstelik tuvalete gitme bahanesiyle yanından ayrılan bir Türk kadının, dönüşte harbe susamış birkaç Türk neferi ile dönmesine ne demeli. Avucundaki seksi terlemeyi ya yanlış anlayıp avucunun tersiyle itip kalkarsa hangi yönden kaçmayı arzu edersin bay İngiliz? Sizde böyle olaylara karşı herkes anlayışlı yaklaşırken, bizde, bar işletmecisi dahil herkes, potansiyel namus bekçiliği statüsünde olduğundan mesele, düellonun boyutlarını da aşacak noktaya gelince önerin ne olurdu?

Küçüklüğümde, ecnebilerin aile yaşantısı ile ilgili sorularıma (TV’de gördüğüm manzara ile çevremdekileri kıyasladığımda, nerede yanlış yapmaktayız sorusunun cevabını almak için) büyüklerimin cevabı nedense hep aynı merkezde birleşiyordu;

“Oğlum! Onlar domuz eti yiyorlar o yüzden böyleler.”

Ecnebi ülkelerde, kadın kocasını aldattığında güya koca, dayak-mayak atmadan sadece başını kaşıyıp “Ben nerede hata yaptım” diye tepki vermekteymiş.

Ne geldiyse başlarına, hep o domuz eti yüzünden gelmiş. Kızlar 18’ine basar basmaz evden ayrılırmış, annelik duygusu sadece doğum sancısıyla geçen 9 aylık bir süreçmiş, babalık da tapuda göstermelik bir hüviyetmiş. Kadın da bağımsız erkek de. Ama gece aynı sofrada dualar eşliğinde yemek yenirmiş. Maazallah o yemekte domuz eti varsa, erkek büyülenmiş gibi bildiğimiz erkelerin dışında aciz, kıskançlıktan zerre emare göstermeyen biri haline dönüyormuş.

Hatta kasketini düzeltip bıyıklarını burarak ve en sonunda ellerini havaya vurarak bu domuz etli yemekten sonra bu ecnebi ve uzak ailede neler yaşandığını şöyle anlatırdı bir büyüğüm ( adını vermeyeyim, medya başına üşüşür sonra…);

Bak oğlum! Yemekten sonra doğal olarak kız, sinemaya veya arkadaşıyla flört yapacağı bir yere kaçar. Baba itiraz etmez. Saat kaçta geleceğini sormaz bile. Domuz eti hem unutturur hem uyutur ya, o yüzden.

Yemekten sonra Coni, kanepeye uzanır. Karısı da sevgilisini içeri alır. Ta ki gürültü kopunca Coni, hırsız mı girdi acaba deyip yatak odasına gelir. Bakar ki kadın ve aşığı yatakta. Suçüstü. Tabi domuz eti yediği için bu yapılan olayı suç olarak telakki etmez. Kapıyı rahatça örtüp kanepeye döner.

Ben de hep takip ettim filmleri, hakikaten öyle oluyor mu diye. Domuz etinin neymiş marifeti diye.

Şimdi kitaplar anlatıyor o ailelerin iç yüzünü…

Ya işte böyle arkadaş. Senin memlekette senin yöntemler, senin ceddini, bizde ise bizim ceddi ilgilendirir. Senin kadar şanslı değiliz maalesef.

Biz ki en iyi arkadaş kitaptır felsefesini benimsemiş gidiyoruz.

1375 Toplam Görüntüleme 1 Bugün

Suat ACAR

Mart 1972’de Siirt'te doğdu. İlk-Orta-Lise öğrenimini burada bitirdikten sonra, 1990 yılında Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesini kazandı. Diyarbakır’da pratisyen doktor olarak çalıştıktan sonra Dicle Üniversitesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon A.B.D.’de ihtisasa başladı. 2003 yılında Fizik Tedavi uzmanı doktor olarak mezun oldu. Halen uzman doktor olarak görevini sürdürmektedir.

Bunları da sevebilirsiniz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir